Asâ-yı Mûsa - page 425

En sarp uçurumlar gelip etrafını sarsa,
Ay batsa, güneş sönse, ufuklar da kararsa,
Gökler yıkılıp çökse, yolundan yine dönmez,
Ruhundaki imanla yanan meş’ale sönmez.
Kalbinde yanardağ gibi iman ne mukaddes!
Vicdanına her an şunu haykırmada bir ses:
Ey yolcu! şafaklar sökecek, durma, ilerle,
Zulmetlere kan ağlatacak meş’alelerle…
Yıldızlara bas, çık yüce âlemlere, yüksel,
İnsanlığı kurtarmaya cennetten inen el!
sanki, bu mısralar iman kahramanı, büyük mücahit
Bediüzzaman Hazretleri için yazılmış. zira bu yüksek sı-
fatlar, hep onun sıfatlarıdır. Cenab-ı Hak şu ayet-i kerî-
mede, bakınız, mücahitlere neler vaat ediyor:
(1)
n
Ú/
æ°p
ùr
ëo
Ÿr
G n
™n
ªn
d $G s
¿
p
G n
h Én
æn
?o
Ñ°o
S r
ºo
¡s
æn
jp
ór
¡n
æn
d Én
æ«/
a Gho
ón
gÉn
L n
øj/
òs
dGn
h
Meal-i şerifi:
“Bizim uğrumuzda mücahede edenlere
mutlaka yollarımızı gösteririz. Ve hiç şüphe yok ki, Allah
muhsinlerle –Allah’ı görür gibi ibadet eden mücahitlerle–
beraberdir.”
demek ki, iman ve kur’ân uğrunda candan ve cihan-
dan geçen mücahitlere, büyük Allah, hakikat ve hidayet
yollarını göstereceğini vaat buyuruyor. Hâşâ, Cenab-ı
Hak vaadinde hulf etmez; yeter ki, bu azîm va'd-i İlâhîyi
icap ettirecek şartlar tahakkuk etsin.
AsA-yı MûsA | 425 |
t
aRiHçe
-
i
H
aYat
ö
n
s
özü
muhsin:
ihsan eden, iyilik yapan,
bağışta bulunan.
mukaddes:
takdis edilmiş, müba-
rek, ayıp ve noksanlardan kurtul-
muş, kutsal, aziz, temiz.
mücahede:
savaşma, mücadele,
uğraşma, çaba, gayret.
mücahit:
mücahede eden, nefsine
karşı savaşan.
sıfat:
vasıf, nitelik.
şafak:
güneş doğmadan az önce
beliren aydınlık.
tahakkuk:
gerçekleşme, delil ile
ispat edilme, kesinleşme.
vaad-i İlâhî:
Allah’ın verdiği söz;
Allah’ın taahhüdü.
vaat:
söz verme, üstüne alma, bir
şeyi vereceğini veya yapacağını
peşin olarak söyleme, aht, taah-
hüt.
âlem:
dünya, cihan.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
azîm:
büyük, yüce.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
hakikat:
gerçek, esas.
Hâşâ:
asla, kat’iyen, hiç bir va-
kit.
hidayet:
doğru olan, hak olan.
hulf:
ahdinde durmama, ver-
diği sözü tutmama, sözünde
durmama hâli.
ibadet:
Allah’a karşı kulluk va-
zifesini yapma.
icap:
gerekme hâli, lâzım, ge-
rekli, lüzum.
iman:
inanma, itikat.
kahraman:
yiğit, cesur, baha-
dır, alp.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e indi-
rilmiş, semavî kitapların so-
nuncusu.
Meal-i şerif:
şerefli, yüce ma-
na; Kur’ân-ı Kerîm’deki ayet-i
kerimelerin anlamı.
meş’ale:
ucunda ateş yanan
değnek veya çıralı ağaç.
mısra:
bir beytin satırlarından
her biri, bir satırlık manzum
söz; bir şiiri meydana getiren
satırların her biri.
1.
Ankebut Suresi: 69.
1...,415,416,417,418,419,420,421,422,423,424 426,427,428,429,430,431,432,433,434,435,...570
Powered by FlippingBook