Asâ-yı Mûsa - page 416

Çok Aziz, Çok Mübarek, Çok Müşfik, Çok
Sevgili Üstadımız Hazretleri!
risale-i nur’u, himmet ve dualarınızla dikkat ve tefek-
kürle okudukça, bu muazzam eser külliyatının tılsım-ı kâ-
inatın muammasını keşif ve halleden bir keşşaf olduğu-
nu, hâl ve istikbalin bir mürşid-i ekberi ve bir rehber-i
azamı olduğunu, yine dua ve himmetinizle idrak ediyo-
ruz.
Evet, Üstadımız Hazretleri!
risale-i nur’u okuyan her idrak sahibi anlıyor ki, risa-
le-i nur, gerek bu asrın, gerekse önümüzdeki asrın beşe-
riyetini fikir karanlıklarından kurtarıp, tenvir ve irşat ede-
cektir.
risale-i nur, yalnız bu vatan ve millet için değil, âlem-i
İslâm ve bütün beşeriyetin ihtiyacına cevap verecek bir
külliyat olarak telif edilmiştir. Bugün, tarihte hiç görül-
memiş bir fecaat ve felâket içerisinde çırpınan beşeriyet
için, halâskâr olarak risale-i nur’a sarılmaktan ve ne
pahasına olursa olsun, risale-i nur’un nuranî ve parlak
eczalarını elde edip, dikkat ve tefekkürle okumaktan
başka bir kurtuluş çaresi yoktur. risale-i nur’u okuyan
herkes, bu hakikati idrak etmiş ve etmektedir. eğer, biz
muktedir olsak, bu hakikati, kâinata nazır bir mahalle
çıkıp, bütün kâinata ilân edeceğiz. Fakat, madem ki buna
muvaffak olamıyoruz ve madem ki risale-i nur’un
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
asr:
yüzyıl, asır.
aziz:
muhterem, saygın.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısımlar.
fecaat:
acıklılık, yürekler acısı, çok
acıklı hâl.
felâket:
musibet, büyük dert, be-
lâ.
fikir:
düşünme, düşünce.
hakikat:
gerçek, esas.
hâl:
durum, vaziyet.
halâskâr:
kurtarıcı.
Hazret:
saygı, ululama, yüceltme,
övme maksadıyla kullanılan tabir.
himmet:
çalışma, çabalama, gay-
ret gösterme, emek sarf etme.
idrak:
akıl erdirme, anlama, kavra-
ma kabiliyeti.
ilân:
yayma, duyurma.
irşat:
doğru yolu gösterme; gaflet-
ten uyandırıp hidayet yolunu gös-
terme.
istikbal:
gelecek zaman.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlıklar.
keşif:
bulma, meydana çıkarma.
keşşaf:
keşfeden, gizli bir şeyi
meydana çıkaran.
külliyat:
bir yazarın basılmış eser-
lerinin tamamı.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
millet:
bir yerde bulunan kimsele-
rin bütünü, herkes.
muamma:
anlaşılmaz, çözül-
mesi güç iş.
muazzam:
çok büyük, ulu, yü-
ce.
muktedir:
iktidarlı, gücü ye-
ten, güçlü, kuvvetli, iş becere-
bilen.
muvaffak:
başaran, başarmış,
başarılı.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mürşid-i ekber:
en büyük
mürşit, Hz. Muhammed ve
Kur’ân-ı Kerîm.
müşfik:
şefkatli, merhametli,
acıyan; seven, sevgi ve ilgi
gösteren.
nazır:
nezaret eden, bakan,
gözeten.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
rehber-i azam:
en büyük reh-
ber.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
tefekkür:
yaratılan eserlere
bakıp, onlardaki sanatları, hik-
metleri ve gayeleri görerek
yaratıcıyı hatırlama, eserlerin-
den yola çıkarak Allah’ı hatır-
lama.
telif:
kitap yazma.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırmaâlem.
tılsım-i kâinat:
kâinatın sırları.
üstat:
bir ilim ve sanatta üstün
olan kimse, öğretmen.
vatan:
bir kimsenin doğup bü-
yüdüğü yer, üzerinde yaşanı-
lan ülke, yurt.
i
Manî ve
G
üzel
M
ektuplaR
| 416 | AsA-yı MûsA
1...,406,407,408,409,410,411,412,413,414,415 417,418,419,420,421,422,423,424,425,426,...570
Powered by FlippingBook