Asâ-yı Mûsa - page 415

kur’ân-ı Hakîm’in nuru olan risale-i nur, elbette bir za-
man dünyayı çınlatan nurlu sesini yükseltecektir.
Madem, İslâm âlimleri, hadis-i şerife göre, dünya ikbal
ve heveslerinin peşinde koşmadıkça peygamberlerin en
emin vârisleridirler; biz de risale-i nur’u onun tam vâri-
si biliyoruz. risale-i nur’un şahs-ı manevîsi, hakikî vâris
olmanın esasını yaşamış ve yaşıyor. onun karşısına çı-
kan körler ve sağırlar ve hissiz gafiller küçüleceklerdir.
Böyle muazzam bir olgunluğa sahip olan risale-i nur, el-
bette, bütün feylesofları, dünya ilim ve hak erbabını ça-
ğıracak ve her akl-ı selim ve kalb-i kerîm olan mübarek
insanları talebesi yapacak. Bu da inşaallah uzakta değil,
yakında tahakkuk edecektir.
dünya, ekserî feylesofların ve âlimlerin dediği gibi,
yep yeni bir oluşun eşiğindedir. dünya, nurunu arıyor.
Hakikat şairi Mehmed Akif,
“O nuru gönder İlâhî, asırlar oldu yeter!
Bunaldı milletin afakı, bir sabah ister.”
diye, işte bu nura işaret ettiği, bugün bizce bir hakikattir.
Ankara üniversitesi
nur talebeleri
@@@
AsA-yı MûsA | 415 |
i
Manî ve
G
üzel
M
ektuplaR
kalb-i kerîm:
şerefli, izzetli cömert
kalp.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve sure-
sinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
millet:
halk.
muazzam:
ulu, muhteşem.
mübarek:
feyizli, bereketli.
nur:
aydınlık, parıltı, parlaklık, ziya,
ışık, şule.
peygamber:
Allah’ın elçisi, Allah
tarafından haber getirerek İlâhî
emir ve yasakları insanlara tebliğ
eden elçi, haberci, nebî, resul.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs; belli
bir şahıs olmayıp, kendisine bir şa-
hıs gibi muamele edilen şirket, ce-
maat, cemiyet gibi ortaklıklar; belli
bir kişi olmayıp bir cemaatten
meydana gelen manevî şahıs.
şair:
şiir yazan veya söyleyen kim-
se.
tahakkuk:
gerçekleşme, meyda-
na gelme, olma.
talebe:
öğrenciler, tahsil görenler.
Talebe:
öğrenciler, tahsil görenler.
vâris:
yardımcı
afak:
ufuklar, gökle yerin bir-
leşmiş gibi göründüğü yerler.
akl-ı selim:
iyiyi ve kötüyü
fark eden sağlam akıl, sağdu-
yu.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim ada-
mı.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim ada-
mı.
asr:
yüzyıl.
ekserî:
çoğu zaman, çok defa,
ekseriyetle.
emin:
inanılır, güvenilir.
erbap:
ehil, muktedir, becerik-
li, lâyık.
esas:
asıl, temel, dip, kök.
feylesof:
felsefe ile uğraşan, fi-
lozof.
gafil:
gaflette bulunan, ihmal
eden.
hadis-i şerif:
Peygamberimiz-
den aktarılan sözlerin genel
adı.
hâk:
doğruluk.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek, sahici.
heves:
bir şeye karşı duyulan
istek, arzu.
his:
duygu.
ikbal:
arzu, istek.
İlâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı
Hakka dair.
ilim:
hakikati ifade eden bilgi.
inşaallah:
Allah isterse, Allah
dilerse, Allah’ın emri olursa, Al-
lah izin verirse manalarında
kullanılan bir dua.
İslâm:
İslâm dini, peygamber-
lerin sonuncusu olan Hz. Mu-
hammed’in (asm) kendisine
gelen vahiy ile tebliğ buyurdu-
ğu din, Müslümanlık.
1...,405,406,407,408,409,410,411,412,413,414 416,417,418,419,420,421,422,423,424,425,...570
Powered by FlippingBook