cihanşümul kıymetini bu derece, üstadımızın himmetiy-
le, idrak etmişiz; şu hâlde, o nur ve feyiz hazinesi, irfan
ve kemalât menbaı olan risale-i nur’u bir dakikamızı bi-
le boş geçirmeden, mütemadî ve devamlı bir şekilde her
gün ve her saat okuyacağız ve bu uğurda geceli gündüz-
lü çalışacağız, inşaallah. Fakat, her an, bütün işlerimizde
olduğu gibi, bunda da büyük üstadımızın dua ve himme-
tiyle muvaffak olabileceğiz.
Hem, şu hakikat zahir ve bâhirdir ki: Bir kimse allâme
dahi olsa, risale-i nur’un ve müellifinin talebesidir, ri-
sale-i nur’u okumak zaruret ve ihtiyacındadır. eğer gaf-
let ederse, kendisini aldatan enaniyetine boyun eğip ri-
sale-i nur külliyatını okumazsa, büyük bir mahrumiyete
duçar olur. Fakat, biz, idrâk ettiğimiz bu muazzam haki-
kat karşısında, beşeriyetin halâskârı ve milyarlarca insan-
ların fevkinde olan bir memur-i rabbaniye nasıl minnet-
tar ve medyun olduğumuzu tarif edemiyoruz.
Yine dua ve himmetinizle idrak etmişiz ki, kur’ân-ı
kerîm’in bir mu’cize-i maneviyesi olan harika risale-i
nur külliyatının bir satırından ettiğimiz istifadenin bir
miktar-ı mukabilini dahi ödemeye gücümüz yetişmez.
Bunun için, ancak, Cenab-ı Hakka şöyle yalvarmaya ka-
rar verdik:
“Yâ rab! Bizi ebedî haps-i münferitten kurtarıp, bâkî
ve sermedî bir âlemin saadetine nail edecek bir hakaik
hazinesinin anahtarını risale-i nur gibi nazîrsiz bir ese-
riyle bahşeden sevgili ve müşfik üstadımızı zalimlerin ve
AsA-yı MûsA | 417 |
i
Manî ve
G
üzel
M
ektuplaR
kavrama kabiliyeti.
inşaallah:
Allah izin verirse mana-
larında kullanılan bir dua.
irfan:
bilme, biliş, anlayış, vukuf.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
kıymet:
değer.
Kur’ân-ı Kerîm:
Kur’ân; Hz. Mu-
hammed’e vahiyle indirilen en son
İlâhî kitap.
külliyat:
bir yazarın basılmış eser-
lerinin tamamı.
mahrumiyet:
dilediğini, istediğini
elde edememe.
medyun:
borçlu, vereceği bulu-
nan.
memur-i Rabbaniye:
Cenab-ı Hak
namına hareket, eden onun verdi-
ği işi itaatle yapan.
menba:
kaynak, her hangi bir şe-
yin çıktığı yer.
miktar-ı mukabil:
karşılayan mik-
tar.
minnettar:
iyilik yapan birisine
karşı teşekkür duygusu içinde
olan.
muazzam:
çok büyük, ulu, yüce.
mu’cize-i maneviye:
manası, ma-
hiyeti olağanüstü olan; mâna iti-
barıyla mu'cize olan.
muvaffak:
başaran, başarmış, ba-
şarılı.
müellif:
eser telif eden, kitap ya-
zan.
müşfik:
şefkatli, merhametli, acı-
yan; seven, sevgi ve ilgi gösteren.
mütemadî:
fasılasız, arasız, aralık-
sız, arkası kesilmeksizin, kesintisiz.
nail:
yetişen, ulaşan, ele geçiren.
nazîr:
nezaret eden, bakan, göze-
ten.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
Rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
saadet:
mutluluk.
sermedî:
ebedî, daimî, sürekli.
talebe:
öğrenci.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını içine
alacak şekilde anlatma.
üstat:
bir ilim ve sanatta üstün
olan kimse, öğretmen.
zahir:
açık, âşikar.
zalim:
zulmeden, acımasız ve hak-
sız davranan.
zaruret:
mecburiyet, zorunda ol-
mak, zorunluluk.
âlem:
dünya, cihan.
allâme:
pek çok konuda ihti-
sas sahibi büyük bilgin, ilmî
seviyesi çok yüksek olan âlim.
bâhir:
apaçık, aşikar.
bahş:
bağış, ihsan, verme. ba-
ğışlayan, veren, affeden.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cihanşümul:
dünya çapında,
dünya ölçüsünde.
derece:
değer, miktar.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
duçar:
tutulmuş, uğramış, ya-
kalanmış.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
eser:
bir kimsenin meydana
getirdiği, ortaya koyduğu
mahsul.
fevkinde:
üstünde.
feyiz:
bolluk, bereket, verimli-
lik.
gaflet:
Allah’tan uzaklaşıp nef-
sinin arzularına dalmak.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hakikat:
gerçek, esas.
halâskâr:
kurtarıcı.
haps-i münferit:
tek başına
olan hapis.
harika:
olağanüstü.
hazine:
zengin ve değerli kay-
nak.
himmet:
çalışma, çabalama,
gayret gösterme, emek sarf
etme.
idrak:
akıl erdirme, anlama,