Asâ-yı Mûsa - page 418

düşmanların sû-i kasıtlarından muhafaza eyle; kur’ân ve
iman hizmetinde daima muvaffak eyle. ona sıhhat ve
afiyetler, uzun ömürler ihsan eyle” diye dua ediyoruz.
Evet, Üstadımız Hazretleri
,
risale-i nur’u dikkat ve tefekkürle okumak nimet-i uz-
masına nail olan biz bir kısım üniversite gençliği, bir hüs-
nüzan veya bir tahmin ile değil, tahkikî ve tetkikî bir
surette, sarsılmaz ve sarsılmayacak olan ilmelyakin bir
kuvvet-i imaniye ile inanıyoruz ki; zemin yüzünün bu as-
ra kadar görmediği bir vahşet ve dehşetin sebebi olan
dinsizlik ve ilhadı, Bediüzzaman, ortadan kaldırmaya
inayet-i Hak ile muvaffak olacaktır.
Bizim bu kanaatimiz, safdilâne veya tahminle değildir;
ilmî ve delile müstenit bir tahkik iledir. Bunun için, mu-
arız olan dahi bu hakikati kalben tasdik edecektir. dua
ve şefkat buyurun; kur’ân ve iman hizmetinde fedaî ola-
lım, risale-i nur’u bir dakikamızı bile kaybetmeden oku-
yalım, yazalım, ihlâs-ı tamme muvaffak olalım.
İstanbul Üniversitesi
Nur Talebeleri namına
MUHSİN
@@@
afiyet:
sağlık, hastalık veya sakat-
lığı olmama hâli.
asr:
yüzyıl, asır.
daima:
sürekli, her zaman.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
fedaî:
canını esirgemeyen, mühim
bir maksat uğruna canını vermeye
hazır bulunan.
Hazret:
saygı, ululama, yüceltme,
övme maksadıyla kullanılan tabir.
hizmet:
bir uğurda bir işin yapıl-
ması için çalışma, o iş için gayret
gösterme, çabalama.
hüsnüzan:
bir kimse veya mesele
hakkında güzel düşünceye sahip
olma.
ihlâs-ı tamme:
noksansız, tam ih-
lâs; başka hiçbir maksadın bu-
laşmadığı Allah rızası.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
ilhad:
gerçek inançtan şaşma, sa-
pıtma, hak yoldan çıkma.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
iman:
inanma, itikat.
inayet-i Hak:
Allah’ın yardımı.
kalben:
kalp ile, kalpten, samimî,
içten, gönülden, yürekten, kendi
kendine, can ü gönülden.
kanaat:
görüş, fikir.
kısım:
bölüm.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
kuvvet-i imaniye:
iman gücü.
muarız:
muhalefet eden, karşı çı-
kan, muhalif.
muhafaza:
koruma.
muvaffak:
başaran, başarmış, ba-
şarılı.
müstenit:
istinat eden, dayanan.
nail:
yetişen, ulaşan, ele geçiren.
nimet-i uzma:
en büyük nimet,
en büyük ihsan, lütuf.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
ömür:
yaşayış, hayat.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserleri-
nin adı.
safdilâne:
kandırılmak sure-
tiyle, düşünmeden, araştırma-
dan.
sıhhat:
hasta olmama, sağlık,
esenlik.
sû-i kasıt:
kötü kasıt, kötü ni-
yet; kötü kasıtla iş yapma, tu-
zak kurma.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şefkat:
acıyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karşılıksız
merhamet.
tahkik:
doğruluğunu ispat et-
me, doğrulama.
tahkikî:
tahkikle alâkalı, tahki-
ke ait, araştırma, inceleme ile
ilgili,.
tahmin:
aşağı yukarı bir fikir
söyleme, yaklaşık olarak de-
ğerlendirme, oranlama.
tasdik:
bir şeyin veya kimse-
nin doğruluğuna kesin olarak
hükmetme.
tefekkür:
yaratılan eserlere
bakıp, onlardaki sanatları, hik-
metleri ve gayeleri görerek
yaratıcıyı hatırlama, eserlerin-
den yola çıkarak Allah’ı hatır-
lama.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
ceden inceye yoklama, incele-
me.
üniversite:
fakültelerden
meydana gelen yüksek öğre-
nim kuruluşu, dârülfünun.
üstat:
bir ilim ve sanatta üstün
olan kimse, öğretmen.
vahşet:
yabanîlik, vahşîlik.
zemin:
yeryüzü.
i
Manî ve
G
üzel
M
ektuplaR
| 418 | AsA-yı MûsA
1...,408,409,410,411,412,413,414,415,416,417 419,420,421,422,423,424,425,426,427,428,...570
Powered by FlippingBook