Asâ-yı Mûsa - page 427

olan talebeleridir. Her gün birkaç vatandaşın imanını kur-
tarmak ve canileri melek gibi bir insan hâline getirmek,
onun için dünyalara değişilmez bir saadettir.
Böyle bir yüksek iman ve ihlâs şuuruna malik olan in-
san, hiç şüphesiz ki, zaman ve mekân mefhumlarının fâ-
nîler üzerinde bıraktığı yaldızlı tesirleri kesif madde âle-
minde bırakarak, ruhu ile maneviyat âleminin pırıl pırıl
nurlar saçan ufuklarına yükselmiş bir haldedir.
Büyük mutasavvıfların (
rA
) fenâfillâh, bekabillah diye
tarif ve tavsif buyurdukları yüksek mertebe, işte bu kud-
sî şerefe nail olmaktır.
evet, her mü’minin kendine mahsus bir huzur, huşû,
tefeyyüz, tecerrüt ve istiğrak hâli vardır. Ve herkes, iman
ve irfanı, salâh ve takvası, feyiz ve maneviyatı nispetin-
de bu İlâhî hazdan feyizyâb olabilir. lâkin, bu güzel hâl,
bu tatlı visal ve bu emsalsiz haz, geçen ayet-i kerîmede-
ki ihsan erbabı olan o büyük mücahitlerde her zaman de-
vam ediyor. Ve işte onlar, bu sebepten dolayıdır ki, Mev-
lâyı unutmak gafletine düşmüyorlar. nefisleriyle, arslan-
lar gibi bütün ömürleri boyunca çarpışıyorlar. Ve hayat-
larının her lâhzası, en yüksek terakki ve tekâmül hatıra-
ları kaydediyor. Ve bütün varlıkları o Cemal, kemal ve
Celâl sıfatları ile muttasıf olan rabbülâlemîn’in rızasında
erimiş bulunuyorlar.
Mevlâ, bizleri de o bahtiyarlar zümresine ilhak eylesin,
âmin.
• • •
AsA-yı MûsA | 427 |
t
aRiHçe
-
i
H
aYat
ö
n
s
özü
kesif:
şeffaf olmayan.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lâhza:
göz açıp kapayıncaya kadar
geçen zaman, an.
mahsus:
bir şeye veya kişiye has
olan.
malik:
sahip.
maneviyat:
mana alemine ait
olanlar, hisse ve inanca ait şeyler.
mefhum:
anlaşılan, anlaşılmış.
mekân:
yer, mahal.
melek:
cinsiyetleri, yeme ve içme-
leri olmayan, çeşitli şekillere gire-
bilen, göze her zaman görüleme-
yen, Allah’ın emirlerine tam itaat
eden mahlûk, ferişteh.
mertebe:
derece, basamak.
Mevlâ:
Allah.
muhtaç:
ihtiyacı olan, ihtiyaç için-
de bulunan.
mutasavvıf:
sofî olan, Sûfî olan,
tasavvufla uğraşan, tasavvuf ehli.
mücahit:
mücahede eden, nefsine
karşı savaşan.
mü’min:
iman eden, inanan.
nail:
yetişen, ulaşan, ele geçiren.
Nefis:
insandaki bedenî canlılık;
yeme, içme, şehvet gibi biyolojik
ihtiyaçlara duyulan tabiî istek.
nispet:
oran, değer.
ömür:
yaşayış, hayat.
Rabbülâlemîn:
âlemlerin Rabbi,
bütün âlemleri idare ve terbiye
eden Allah.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
saadet:
mutluluk.
salâh:
iyi hâlli, faziletli olma.
sıfat:
vasıf, nitelik.
şeref:
onur, haysiyet.
şuur:
bir şeyin inceliklerini iyice id-
rak etme, anlayış.
takva:
Allah korkusuyla dinin ya-
sak ettiği şeylerden kaçınma, Al-
lah’ın emirlerini tutup azabından
korunma.
talebe:
öğrenci.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını içine
alacak şekilde anlatma.
tavsif:
vasıflandırma, bir şeyin iç
yüzü ve özelliklerini anlatma.
tecerrüt:
Her şeyden boş olma,
her şeyden uzak olma.
tefeyyüz:
feyizlenme.
tekâmül:
kemal bulma, kemale
erme, olgunlaşma.
terakki:
yükselme, ilerleme.
tesir:
etki.
ufuk:
gökle yerin veya denizin bir-
leşmiş gibi göründüğü yerler, göz
erimi, çevren, ufuk.
visal:
ulaşma, kavuşma.
yaldız:
eşyaya altın ve gümüş gö-
rüntüsü vermek için yapılan sü-
sâb-ı hayat.
zümre:
cemaat, topluluk.
âlem:
dünya, cihan.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
bahtiyar:
bahtlı, talihli, mes’ut,
mutlu.
bekabillah:
Allah ile var ol-
mak.
cani:
acımasız, gaddar.
Celâl:
nihayet derecede bü-
yüklük, azamet, ululuk.
Cemâl:
güzellik.
emsal:
benzerler.
erbap:
ehil, muktedir, becerik-
li, lâyık.
fânî:
ölümlü, geçici.
feyiz:
bolluk, bereket, verimli-
lik.
feyizyâb:
feyiz bulan, feyiz
bulucu.
gaflet:
Allah’tan uzaklaşıp nef-
sinin arzularına dalmak.
hâl:
durum, vaziyet.
haz:
mutluluk.
huşû:
Allah’a karşı korku ve
saygı ile boyun eğme, bu duy-
gunun meydana getirdiği kor-
ku ile karışık sevgiden gelen
edepli bir hâl.
ihlâs:
bir işi, bir ameli, başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf
Allah rızası için yapma.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
İlâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı
Hakka dair.
ilhak:
ilâve etme, ekleme, kat-
ma.
iman:
inanma, itikat.
irfan:
bilme, biliş, anlayış, vu-
kuf.
istiğrak:
gark olma, dalma, bir
şeyin içine gömülme.
Kemal:
olgunluk, mükemmel-
lik, kusursuz, tam ve eksiksiz
olma.
1...,417,418,419,420,421,422,423,424,425,426 428,429,430,431,432,433,434,435,436,437,...570
Powered by FlippingBook