Asâ-yı Mûsa - page 433

lâzımdır. Bu sebeple iktisatla istiğna, lâzımla melzum ka-
bîlindendir.
üstad gibi, istiğna hususunda peygamberleri kendine
örnek kabul eden bir mücahidin iktisatçılığı, kendiliğin-
den husule gelecek kadar tabiî bir haslet hâlini alır ve ar-
tık ona günde bir tas çorba, bir bardak su ve bir parça
ekmek kâfi gelebilir. zîrâ bu büyük insan, büyük ve mun-
sif Fransız şairi lâ Martin’in dediği gibi, “Yemek için ya-
şamıyor, belki yaşamak için yiyor.”
üstadın meşrep ve mesleğini tamamen anladıktan
sonra, artık onun yüksek iktisatçılığını böyle yemek iç-
mek gibi basit şeylerle mukayese etmeyi çok görüyorum.
zira, bu büyük insanın yüksek iktisatçılığını manevî saha-
larda tatbik etmek ve maddî olmayan ölçülerle ölçmek
lâzım gelir.
Meselâ, üstad, bu yüksek iktisatçılık kudretini sırf ye-
mek, içmek, giymek gibi basit şeylerle değil, bilakis fikir,
zihin, istidat, kabiliyet, vakit, zaman, nefis ve nefes gibi
manevî ve mücerret kıymetlerin israf ve heder edilme-
mesi ile ölçen bir dâhîdir. Ve bütün ömrü boyunca bir
karakter hâlinde takip ettiği bu titiz muhasebe ve mura-
kabe usulünü, bütün talebelerine de telkin etmiştir. Bina-
enaleyh, bir nur talebesine olur olmaz eseri okutturmak
ve her sözü dinlettirmek kolay bir şey değildir. zira,
onun gönlünün mihrak noktasında yazılı olan şu “dik-
kat!” kelimesi, en hassas bir kontrol vazifesi görmekte-
dir.
AsA-yı MûsA | 433 |
t
aRiHçe
-
i
H
aYat
ö
n
s
özü
munsif:
insaf eden, insaflı.
murakabe:
kendi iç âlemine bak-
ma, nefsini kontrol altına alma, Al-
lah tarafından sürekli denetlendi-
ğine inanma.
mücahit:
mücahede eden, nefsine
karşı savaşan.
mücerret:
tecrit edilmiş, yalnız,
tek.
mülzem:
lüzumlu görülmüş, ge-
rektirilmiş.
nefis:
insandaki bedenî canlılık;
yeme, içme, şehvet gibi biyolojik
ihtiyaçlara duyulan tabiî istek.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
sırf:
sadece.
tabiî:
yapmacıksız, samimî.
takip:
bir yol tutup gitme.
Talebe:
öğrenci.
tas:
içine sıvı maddeler konulan
yuvarlak ve derince kap.
tatbik:
yerine getirme, uygulama.
telkin:
aşılama, öğüt verme.
üstat:
bir ilim ve sanatta üstün
olan kimse, öğretmen.
vakit:
zaman.
vazife:
görev.
zihin:
anlama, bilme, kavrama gü-
cü, anlayış, kavrayış ahlâk:.
bilakis:
aksine.
binaenaleyh:
bunun üzerine,
bundan dolayı, ondan dolayı.
fikir:
düşünme, düşünce.
haslet:
insanın yaratılıştan ge-
len huy ve karakter.
hassas:
çok çabuk hisseden,
hissi galip olan.
heder:
boşa gitme, ziyan ol-
ma, karşılıksız kalma.
iktisat:
tutum, tasarruf, uygun
hareket, orta yolda olma.
israf:
ihtiyaçtan fazlasını har-
cama, savurganlık.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istiğna:
var olanla yetinme,
aza kanaat etme, tokgözlülük.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kâfi:
yeten, kâfi gelen, deruh-
te eden, ihtiyacı karşılayan.
kontrol:
bir işin düzenli, usulü-
ne uygun ve doğru yapılması-
nı sağlamak için yapılan ince-
leme ve denetleme, denetim,
teftiş, murakabe.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
lâzım:
gerek, gerekli, lüzumlu.
maddî:
madde ile alakalı, cis-
manî.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
melzum:
lüzumlu kılınmış, bir
şeyden.
meselâ:
örneğin.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı,
tavır, tutum, meslek.
mihrak:
merkez nokta.
muhasebe:
hesapların bütü-
nü.
mukayese:
benzeterek veya
karşılaştırarak değerlendirme,
kıyas etme, kıyaslama.
1...,423,424,425,426,427,428,429,430,431,432 434,435,436,437,438,439,440,441,442,443,...570
Powered by FlippingBook