Asâ-yı Mûsa - page 441

(1)
ôn
Ñr
cn
G *Gn
h @ *p
G n
¬n
dp
G n
B’n
h @ !o
ór
ªn
?r
Gn
h @ $G n
¿Én
ër
Ño
°S
diyorlar.
risale-i nur’un açtığı iman ve irfan ve kur’ân yolunu
takip eden, işte böyle muazzam ve muhteşem bir mabe-
de girer. Ve herkes de iman ve irfanı, feyiz ve ihlâsı nis-
petinde feyizyâb olur.
E
DEBî
C
EPHEsİ
eskiden beri, lâfız ve mana, üslûp ve muhteva bakı-
mından, edipler ve şairler, mütefekkirler ve âlimler ikiye
ayrılmışlardır. Bunlardan bazıları, sadece üslûp ve ifade-
ye, vezin ve kafiyeye kıymet vererek, manayı ifadeye fe-
da etmişlerdir. Ve bu hâl de kendini en çok şiirde göste-
rir.
diğer zümre ise, en çok mana ve muhtevaya ehemmi-
yet vererek, özü söze kurban etmemişlerdir. Artık Bedi-
üzzaman gibi büyük bir mütefekkirin edebî cephesi, bu
küçük mukaddeme ile kolayca anlaşılır sanırım. zira
üstad o kıymetli ve bereketli ömrünü, kulaklarda kalacak
olan sözlerin tanzim ve tertibi ile değil, bilakis kalplerde,
ruhlarda, vicdan ve fikirlerde kudsî bir ideal hâlinde in-
sanlıkla beraber yaşayacak olan din hissinin, iman şuuru-
nun, ahlâk ve fazilet mefhumunun asırlara, nesillere tel-
kini ile meşgul olan bir dâhîdir. Artık bu kadar ulvî bir ga-
yenin tahakkuku için candan ve cihandan geçen bir mü-
cahit, pek tabiîdir ki, fânî şekillerle meşgul olamaz.
AsA-yı MûsA | 441 |
t
aRiHçe
-
i
H
aYat
ö
n
s
özü
ifade:
anlatma, anlatım, anlatış.
ihlâs:
halis, içten, samimî, riyasız,
karşılıksız sevgi ve bağlılık, gönül-
den gelen dostluk.
iman:
inanma, inanç, itikat, tasdik.
irfan:
bilme, biliş, anlayış, vukuf.
kafiye:
şiirde mısra sonunda yer
alan kelimelerin ses benzerliği, ses
uyuşması, uyak.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muazzez,
aziz.
lâfız:
söz, kelime, ağızdan çıkan,
manalı veya manasız söz.
mabet:
ibadet edilen yer; mescit,
cami gibi ibadet yeri.
mefhum:
bir sözün ifade ettiği
mana, sözden çıkarılan mana;
konsept, kavram.
meşgul:
bir işle uğraşan, iş gör-
mekte olan kimse.
muazzam:
ulu, muhteşem.
muhteşem:
ihtişamlı, haşmetli,
görkemli, debdebeli, şanlı, ulu, yü-
ce, büyük.
muhteva:
bir şeyin içinde olan,
içinde bulunan, içteki şey, içerik.
mukaddeme:
başta ve asıl mak-
sada girmeden önce söylenen ve-
ya yazılan şey, ilk söz, önsöz, baş-
langıç, giriş, dibace, medhal.
mücahit:
cihad eden, din uğruna
din düşmanlarıyla, Allah rızası için
ve Allah’ın adını yüceltmek gaye-
siyle savaşan.
mütefekkir:
tefekkür eden, düşü-
nen, her şeyi hikmetince, ibret al-
mak ve kavramak üzere düşünen,
düşünür.
nesil:
kuşak, soy.
nispet:
kıyaslama, kıyas, ölçü,
oran.
ömür:
yaşama süresi, hayat müd-
deti.
ruh:
his, duygu.
şuur:
bir şeyi anlama, tanıma ve
kavrama gücü; anlayış, idrak.
tabiî:
katıksız, hilesiz, saf.
tahakkuk:
gerçekleşme, meyda-
na gelme, olma.
tanzim:
manzum veya mensur
olarak yazma.
telkin:
fikir aşılama, öğüt verme,
zihinde yer ettirme, kulağına koy-
ma.
tertip:
dizme, sıralama, düzene
koyma.
ulvî:
yüksek, yüce.
üslûp:
ifade yolu, kendine has ifa-
de veya yazı tarzı.
vezin:
ölçü.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan
ahlâkî duygu.
zümre:
cemaat, topluluk
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim ada-
mı.
asır:
yüzyıl.
bereket:
bolluk, gürlük.
bilakis:
aksine, tersine, tam
tersi, tersine olarak.
cephe:
yön, taraf.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
dâhî:
son derece zeki, anlayış-
lı, uyanık, deha sahibi.
edebî:
edebiyatla ilgili, edebi-
yata ait.
ehemmiyet:
önem.
fânî:
geçiçi, ölümlü.
fazilet:
kişiyi ahlâklı, iyi hare-
ket etmeye yönelten manevî
kuvvet, erdem.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
feyiz:
ilim, irfan.
feyizyâb:
feyiz bulan, feyiz
bulucu.
fikir:
akıl, hafıza.
gaye:
maksat, meram, hedef.
his:
duygu.
ifade:
deyiş, söyleyiş, söyleyiş
tarzı.
1.
Allah, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bütün kusur ve noksandan uzaktır. • Rahmet ve
merhameti sonsuz olan Allah'a ezelden ebede kadar hamd olsun. • Allah'tan bsaşka hiç
bir ilah yoktur. • Ve Allah en büyütür ve en yücedir.
1...,431,432,433,434,435,436,437,438,439,440 442,443,444,445,446,447,448,449,450,451,...570
Powered by FlippingBook