Asâ-yı Mûsa - page 424

Büyük İkbâl’in heyecanlı şiirlerinden aldığım coşkun
bir ilham neşesiyle, vaktiyle yazdığım “Mücahit” ünvanı-
nı taşıyan bir manzumede, aşağıdaki mısraları okuyan-
lardan, belki şairâne bir mübalâğada bulunduğumu söy-
leyenler olmuştur.
lâkin şu mukaddemesini yazmakla şeref duyduğum
şaheseri okuyanlar, vecd ile dolu bir hayranlıkla anlaya-
caklar ki, Allah’ın ne kulları varmış! eğer bir iman, ke-
malini bulursa, neler yapar ve ne harikalar doğururmuş!
Bir azm, eğer iman dolu bir kalbe girerse,
İnsan da, o imandaki son sırra ererse,
En azgın ölümler ona zincir vuramazlar;
Volkan gibi coşkun akıyor, durduramazlar.
Rabbimden iner azmine kuvvet veren ilham,
Peygamberi rüyada görür belki her akşam.
Hep nur onun iman dolu kalbindeki mihrap,
Kandil olamaz ufkuna dünyadaki mehtap.
Kar, kış demez, irkilmez, üzülmez, acı duymaz;
Mevsim, bütün ömrünce ılık gölgeli bir yaz.
Cennetteki âlemleri dünyada görür de,
Mahvolsa eğilmez sıra dağlar gibi derde.
âlem:
dünya, cihan.
azm:
kesin karar.
harika:
olağanüstü.
İkbâl:
arzu, istek.
ilham:
belli bilgi vasıtalarına baş-
vurmadan Allah tarafından insanın
kalbine veya zihnine indirilen ma-
na.
iman:
inanma, itikat.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için olan
iktidar, güç.
işkence:
eziyet, azap, bir kimseye
verilen maddî-manevî sıkıntı, zu-
lüm.
kemal:
olgunluk, mükemmellik,
kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
kuvvet:
fizikî güç, kudret.
manzume:
vezinli, kafiyeli söz,
şiir, eser.
mehtap:
ay ışığı, ay aydınlığı.
mihrap:
ümit bağlanan yer.
mısra:
bir beytin satırlarından
her biri, bir satırlık manzum
söz; bir şiiri meydana getiren
satırların her biri.
muazzam:
çok büyük, ulu, yü-
ce.
mukaddeme:
başlangıç.
mübalâğa:
bir işi, bir şeyi çok
büyütme, bir konu veya işte
lüzumundan fazla ileriye git-
me, aşırı büyütme, abartma,
abartı.
Mücahit:
mücahede eden,
nefsine karşı savaşan.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
Rab:
besleyen, yetiştiren, ver-
diği nimetlerle mahlûkatı ıslah
ve terbiye eden Allah.
sabır:
başa gelen üzücü olay-
lara, tahammül göstererek Al-
lah’a tevekkül edip sıkıntılara
göğüs germe.
sır:
gizli hakikat.
şairâne:
şairce, şair gibi, şaire
yakışacak şekilde.
şeref:
onur, haysiyet.
tazip:
Azap verme, eziyet et-
me, eziyette bulunma.
tazyik:
zorlama, baskı.
tehdit:
gözdağı verme, birisini
korkutma, birinin gözünü kor-
kutma, korku verme, gözdağı.
ufuk:
gökle yerin veya denizin
birleşmiş gibi göründüğü yer-
ler, göz erimi, çevren, ufuk.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
vecd:
kendinden geçecek de-
recede dalma veya baygınlık.
t
aRiHçe
-
i
H
aYat
ö
n
s
özü
| 424 | AsA-yı MûsA
1...,414,415,416,417,418,419,420,421,422,423 425,426,427,428,429,430,431,432,433,434,...570
Powered by FlippingBook