Ahirzaman hadisatını yaşamaya başladığımıza göre yine bu zamana yetişenlerin, ulaşanların şahit olduğu ve yaşadığı bir hakikat vardır; o da hiçbir şeyin, yapılan haklı veya haksız fiilin, meydana gelen olayların saklı, gizli kalmayacağıdır.
Bu kadar kandırmaca, yönlendirme, mugalata, kötüleme ve çirkin göstermeye rağmen hayalleri hakikat zannedip öyle de takdim etmeye rağmen Cenab-ı Hâk takdir ettiği her şeyi aşikâre bir şekilde, her türlü hadiseyi, olayı gerçek mana ve hakikatıyla gözler önüne seriyor. Hatta bazı zaman gözlerin içerisine sokuyor.
Uyanan, intibaha gelen bu Müslüman milletin artık hayalleri, yalanları, sadece istekten ibaret olan yapılacak işleri; görerek, bilerek, duyarak hakikat kabul etmiyor ve bunların takibini de yapmıyor. Dedik de hakikatler artık çok fazla gizli kalmıyor. Kandırmacalar ise çok çabuk “biz yalanız!...” diye kendisi bağırıyor ve haber veriyor. Yeter ki haber almak, öğrenmek ve bilmek isteyenin niyeti halis olsun.
En önemli hadise ise efkâr-ı umumiyenin, toplumun kabul ettiği genel manadaki hakikatler ve fikirlerin artık hayale, yalana ve aldatmacalara yüz vermemesidir. İletişim vasıtalarının alabildiğine teknolojiden faydalanması artık kimsenin kimseyi kolay kolay kandırmasına müsaade etmiyor.
Şunu şu şekilde özetleyebiliriz: Kimse zannetmesin ki yalan yanlış yaptığı herhangi büyük, küçük bir şeyin hesabı olmayacak, sorgusu suali yapılmayacak. Onun için Allah’a inanıyorum, Kur’ân’ı ve Resulünü (asm) kabul ediyorum diyen her zaman her yaptığı işte, konuşmada ayağını denk almalıdır. Hesabı ve hesap soracak olanı hiçbir zaman aklından çıkarmamalıdır.
İşlerin doğru olması yalancıların varlığından dolayı değildir. Doğruların çoğalması ve doğru işleri, doğru zaman ve zeminlerde dosdoğru olarak yapabilmelerindendir.