SEYAHAT: OSMAN ZENGİN
[email protected]
O gün, Cuma Namazını Cizre Ulucami’nde kılıp, oradan ayrılıp, İdil üzerinden Midyat’a gelip, Bahaddin Yavuz kardeşimizle hem-hâl olduk. Orada da, ikindi namazını kılıp, Batman’a geldik. Orada da bize mihmandarlığı, “amcaoğlu” diye lâtifeleştiğim Burhan Zengin kardeşimiz yaptı.
Akşam, hep beraber, Batman sohbetine geçtik. Oradaki sohbet arasında, yine, gazetemiz yazar-larından, Siirtli Rüstem Garzanlı’yı aradık. Bu taraflara geldiğimize çok sevindi. Siirt’e giderken, yol üzerinde köyünün olduğunu ve sabah kahvaltısına oraya beklediğini söyledi. Kaçmaya çalıştıysak da, çok ısrar edince, kıramadık.
TİLLO’DA KUBBE-İ HASİYE ZİYARETİ
12 Ekim sabahı Batman’dan ayrılıp Rüstem kardeşin yanına gittik. Onunla da muhabbetî hâller neticesinde, yola devam edip, Siirt’e geldik. Seyahate çıkmadan önce konuştuğum, Siirt’in ilk Nur talebelerinden, rahmetli Osman Kingir ağabeyin oğlu ve Bursa’da komşum olan Zeki kardeşimizle konuştuğumuzda, Siirt’te olduğunu beyan etmişti. Onun tavsiyesi ile önce Tillo ’ya gittik. İbrahim Hakkı Hazretlerinin ve hocası İsmail Fakirullah’ın kabrini ziyaret ettik. Aynı sahada, Ankara’dan tanıdığımız Tillolu âlim ve fazıl, aynı zamanda da, hem medrese hocası, hem de iyi bir Nur talebesi olan Ahmed Bayram hocanın kabrini görüp, Fatihalar okuduk. Devam edip, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin meşhur “Kubbe-i Hasiyesi”ne gittik. Orada, acâib bir hâlet yaşadık. Âdeta, karıncalara, çorbanın tanelerini vermiş gibi olduk.
Ziyaretlerimizi bitirip, Siirt’e gelerek, Zeki kardeşle buluştuk. Beraber öğle namazını kılıp, Siirt’ten ayrılıp, Bitlis’e doğru yola koyulduk. Beni bir heyecan basmıştı. Elli beş senelik Nur talebeliğimizde, bir türlü gitmek nâsib olmayan (bir–iki def’a uçak biletimizi de almışken, yol emniyeti olmadığından gidemedik), Üstadın doğum yeri olan Nurs Köyüne de gidecektik -ki bu, seyahatin en mühim kısımlarından biriydi. İsmail Öz-demir, Nurs’u arayıp, Üstadın akrabalarından bir kardeşimize, geleceğimizi ve gece orada misafir olacağımızı söyledi.
Bitlis’e geldik. Orada, İsmail Özdemir’in tanıdığı kebabcı Engin Yalvaç kardeşimize misafir olduk. O da bizi, Bitlis’in Beş minaresini, Ulucami’yi vs. gezdirdi. Oradan da ayrılıp, rotamızı Nurs’a çevirdik, heyecanlıydık. Bir iki arkadaş da, benim gibi, ilk def’a Nurs’a geliyordu. Fakat “umuru hayriyenin muzır mâniası” orada başımıza musallat oldu. Büyük bir ARIZA yüzünden, maalesef ve maalesef, Nurs’a gidemedik, artık, akşam da yaklaşmıştı. Daha önceden, Muş’taki, kardeşle-rimizle konuşmuştuk. Oraya gittik. Kadîm-dost kardeşim Şemseddin Özçelik’e, geldiğimizi haber ettik. Geldi, görüştük. 44 sene evvel Muş’a gelip, 15 gün kaldığımda, benim mihmandarlığımı Şemseddin kardeşim yapmıştı. O zaman “Burası Muş’tur…” da geçen Muş’un, orası olmadığını, Yemen’de bir bölge ve “Muş” değil, “Huş” olduğunu anlatmıştı. Akşam, Muş sohbetine iştirak edip, o gece orada kaldık. Seyahate başladığımız Adana’da camlar açık yatarken Muş’ta üşüdük. Oradayken, Bingöl’ün kahramanı, daha önce Bursa’da beraber olduğumuz Abdulgani Artan hocamızı arayıp, oradaysa, sabah geçerken, bir selâm vereceğimizi söyledik. Bingöl’de imiş. O da, kahvaltıya, muhakkak gelmemizi söyledi. Gemlik’te, bir ve beraber olduğumuz Salâhaddin Ekinci kardeşimizin, bizden haberi olmuş. Beni arayarak, oradaki kahvaltı organizasyonuna, o da müdâhil oldu.
MİHMANDARLARIMIZA TEŞEKKÜRLER
12 Ekim sabah namazından sonra, Muş’tan hareketle, Bingöl’e geldik. Abdulgani Hocamız, Tuba kardeşimiz ve oğlu Ahmed’in misafiri olduk. Oradan da ayrılıp, yola koyulduk. İsmail Özdemir’in, Pazartesi günü doktor randevusu vardı, onun için, sadece namaz vakitlerinde durarak, doğrudan; Elâziz, Malatya, Kayseri, Kırşehir ve Kırıkkale üzerinden Ankara’ya geldik şükür. Bu nurlu, müfritane irtibat seyahatimizde, bizlere misafirperverlik gösteren, bütün kardeşlerimize teşekkürler ederiz.
-SON-