O parlak gençler evvelâ Hz. Lût’un (as) aynı zamanda amcası da olan Hz. İbrahim’e (as) gelirler.
Halilullah olan İbrahim (as), hiçbir misafirini yemek yedirmeden yollamadığı için onlara da yemek ikram eder. Fakat onların yemek yemediklerini ve garib hâllerini müşahede edince biraz ürperir, korkar ve şüphelenir. Onlar, korkmamasını, kendilerinin Allah tarafından gönderilen elçiler (melekler) olduklarını söyleyip kendisini bir erkek evlâtla (Hz. İshak) müjdelerler ve oradan da çok azmış bir kavmi helâk etmek için Hz. Lût’un (as) yanına gideceklerini söylerler.
Gerçekten de Lût (as) kavmi, Allah’ın lanetlediği kötü fiilleri işleyen azgın bir topluluktu. Peygamberlerinin bunca uyarısına rağmen bu çirkin davranışlardan vazgeçmiyorlardı. O döneme kadar hiçbir kavimde görülmeyen bu ‘livata’ fiilini işleyen bu kavmin helâkı için Allah tarafından bir ceza gönderilecekti.
Melekler, genç ve parlak yüzlü kişiler olarak Lût’un (as) yanına geldiklerinde, kavmi onları görüp kötü niyetleriyle Lût’un (as) kapısına dayanır ve gençleri isterler. Lût (as) onlara bu isteği vermez; onlar ise ısrarcı davranırlar. Bu esnada melekler, Lût’a (as) endişelenmemesini, azgın kavmi helâk edeceklerini bildirir. Nihayetinde Allah’ın emriyle o kavmi yerle bir ederler. Cenab-ı Hak, bazılarını taşlaşmış birer heykel hâline getirerek, gelecekteki insanlara ibret olmaları için nazarlara sunar. Bugün Ürdün sınırları içinde yer alan Lût Gölü çevresinde bu ibretlik manzaralara rastlanmaktadır.
Tabiî Cenab-ı Hak, sonradan gelen insanlara, Peygamberleri (aleyhümüsselâm) vasıtasıyla, emir ve yasakladıklarını bildirip, hassaten de, bu çirkin fiilin lânetlendiğini beyan etmiş, birçok kavim de hem Allah’ın emrine tâbi olup, hem de tarihteki o ibretlik hâdiseden dolayı bu kötü, alçak fiile pek fazla yaklaşmamışlardır. Ama yine de, Müslümanların dışındaki insanların bazıları her şeye rağmen bu şenaate devam etmişler ve onlar da tokat yemişlerdir. “Pompei” gibi yerler buna en güzel misaldir.
Günümüze geldiğimizde bu asır, ahirzaman olarak adlandırılmaktadır. Bu dönem, Sahabe’den bu yana tüm Müslümanların fitnesinden Allah’a sığındığı bir zaman dilimidir. Tesbihatta geçen ‘Allahümme ecirnâ min fitneti ahiri’z-zamân / Allahümme ecirnâ min fitneti’l-mesihi’d-deccâli ve’s-sufyân’ duasında hem ahirzaman fitnesine, hem de deccal ve süfyanın şerrine karşı Allah’a sığınmamız ifade edilir. Bu dualarda bahsedilen ahirzaman fitnelerinden biri de, sınır tanımaksızın haz ve zevk peşinde koşmak, ki bu sapkınlıklar arasında Lût kavminin kötü fiilinin de yeniden işlenir hâle geldiğini görüyoruz.
Ecnebî ülkelerde başlayıp bulaşıcı bir hastalık gibi bütün dünyaya yayılma eğiliminde olan bu alçak fiil, teknolojinin dünyayı avuç içine getirmesinden sonra, Allah korusun, gençlerimizi ve henüz olgunlaşmamış zihinlere sahip çocuklarımızı hedef alarak onları baştan çıkarmaya çalışmaktadır. Bu kötülükler, öyle cazip ve abartılı bir şekilde sunuluyor ki, ateşe yaklaşıp yanarak ölen pervaneler gibi, gençleri kendine çekerek hem bu dünyalarını hem de ahiretlerini yerle bir etmeyi hedefliyor.
Gençlik yıllarımızda, dini siyasete âlet edenler, tüm ahlâksızlık ve haksızlıkların kendi iktidarlarıyla düzeltileceğine dair hayaller kuranlar, sonunda böyle bir iktidara kavuştular. Ancak, yirmi yılı aşkın bir süredir iktidarda olan bu kadro, ahlâksızlıkların önüne geçmek bir yana, bu durumun daha da kötüleşmesine sebep oldu. Köprüler ve yollar yapıldı; evet bu güzel bir gelişme olsa da, manevî değerlerimiz yıkıldıktan sonra o köprülerden geçmenin ne anlamı var?
Bu düzeltilmesi gereken işleri, kim nasıl ve ne zaman yoluna koyacaksa lütfen acilen harekete geçsin! Yoksa Allah muhafaza, mahvolma ve perişan olma tehlikesi bizi sağır edecek çanlarla uyarıyor.