Evet, “âmâdan hâkim olur mu” sorusu basit ve net bir soru, ama cevabı “evet” ya da “hayır” şeklinde net olarak verilebilecek kadar basit değil.
Cevaba yardımcı olabilmesi için, önce, bir hâkimin yıllar önce anlattığı bir hatırayı dinleyelim:
Eski yıllarda Hakkâri’nin ücra bir ilçesinde hâkimlik yapan bu hukukçu, o yıllarını anlatırken “duruşma salonunda, yabancı ülkede yanımda bir tercümanla iş yürütmeye çalışan bir yabancı gibiydim” diyerek, verdiği adalet hizmetinin kalitesinin noksanlığından yakınıyormuş.
Sebebi gayet açık: Sanıkların, şikâyetçilerin ve şahitlerin çoğu ve hatta neredeyse tamamı Türkçe bilmiyormuş. Kendisi de Kürtçe bilmediğinden, ana dili Kürtçe olan bu insanları dinleyip anlayıp hüküm verebilmek için mecburen mübaşirini tercüman olarak seçip görevlendiriyor ve mübaşirin tercümeyi doğru yaptığını varsaymaya çalışıyormuş. Denetim için de duruşma salonunda izleyici de bulunsun istiyor ve “içlerinden biri Türkçe de biliyor olsa ne güzel olur” diye dua ediyormuş. Ama içinde hep bir şüphe varmış: “Ya her seferinde her dosyada her ifade alırken tercüman olarak seçtiğim bu mübaşirim bir gün bir dosyada beni kandırırsa!”. Ama kendisi bu güven problemini aynı zamanda adliyeye adalet aramaya gelen ve Türkçe bilmediği için derdini hâkime doğrudan anlatmayı başaramayan kişilerin gözünden de görmeye çalışıyor ve elbette üzülüyor imiş.
★★★
Bu hatıranın da ışığıyla cevap için önce genel duruma bakalım:
Dünyada ve Türkiye’de hukuk fakültesi okuyan çok sayıda âmâ insan var ve hukuk mesleklerinden birini yapmaya çalışıyorlar. Muhtemelen bazıları bu mesleği icra ederken çok başarılı da oluyordur. Mesele bir azim ve gayret meselesi.
Bunların büyük ekseriyetinin, kitaplara, mevzuata ve içtihatlara hâkimiyetlerinin de yardımıyla, büyük hukuk bürolarında, dosya takip ve dilekçe yazma alanında uzmanlaşan avukat olarak görev yaptığını tahmin edebiliriz. Ancak delil toplamayı ve keşif yapmayı gerektiren işlerde pasif kalmak isteyecekleri de açık.
Tek başına ya da küçük hukuk bürolarında dar bir ekiple çalışan âmâ avukatlar da var ve tabiatıyla hem her işi alamıyor ya da almıyorlar ve hem de aldıkları işlerde işlerinin “görme gerektiren” kısımlarını yapabilmek için bir yardımcıdan destek alıyorlar. Hasım avukatlar ve hâkimler bu yardımı yadırgamıyorlar. Zira, önemli olan,engelli halini bilerek o avukata güvenip vekalet verenin güveninin hukuken de değerli ve geçerli kabul edilip korunması.
Noterlik mesleğini icra etmek isteyen ve Adalet Bakanlığınca noterliğe atanan bir hukukçu olmadığını tahmin ediyoruz. Noterlik Kanununun 7/12. maddesi noter olabilmek için “Noterlik görevini devamlı ve gereği gibi yapmaya engel vücut veya akılca malul olmamak” şartını da getirdiğine göre Bakanlık “âmâlık noterliğe engeldir” diyebilir. Haklı da olabilir. Zira noterin işlem yapması “görmesini” gerektirir. “Başkâtip onun yerine görebilir ve yardımcı olabilir” denebilir, ama bu iyi bir çözüm değildir. Zira noterin başkâtibe “her işinde” mecbur olması, fiilen, başkâtibi noter yapmak demektir.
★★★
Gelelim soruya…
Birilerince yanlış olarak adaletin sembolü sayılan ve –haşa- “adalet tanrıçası” denilen putun gözündeki bandajı gözümüze sokarak ve “bakın, zaten hâkimin görmemesi daha iyiymiş” denilerek cevap verilmiş sayılamayacağı açık.
Hâkimin isabetli karar verebilmek için her şeyden evvel dosyaya hâkim olması ve dosyaya hâkimiyet için de delillere, duruşma salonuna ve keşfe hâkim olması gerekir.
Görme engelli bir hâkimin bütün bunları mübaşiri vasıtasıyla yapabileceği de düşünülebilir. Ancak mübaşire mahkûm bir hâkimin hükmüne itimat edilip edilemeyeceği ayrıca tartışılır.
Bu sebeplerle âmâ hukukçu hâkim olacaksa, ancak mahkeme heyetlerinde ve dosya üzerinden karar verilen işlerde ve heyet başkanı olarak değil, heyet üyesi olarak görev yapabilmelidir.
Görme engelli, ama zeki ve adil bir hukukçuya merhamet de bu kişinin bağımsız karar veren hâkim olması için bir gerekçe sayılabilir, ama adalet bekleyene merhamet kanaatimizce daha önemli bir değerdir. Bu sebeple âmâ hâkimden adalet hizmeti almak istemeyen her bir ilgilinin, hâkimi sırf bu sebeple reddetme hakkı olmalıdır.
En iyisini Allah bilir…