Darbe sıtmasına tutulan ülkemiz, her darbe döneminde birçok alanda büyük ölçüde zarara uğratılmıştır.
Öyle ki, bu çapulcu zihniyetin yaptıkları tamiri zor tahribatlar, uzun yıllar devam etmiş, hâlâ da devam etmektedir. Bu tahribatlarının en başında “Eğitim” gelmektedir. Bu zihniyetin, iktidarı ele geçirir geçirmez ilk işi eğitime el atmak olmuştur. Bunda da gayeleri, halka rağmen Militarist İdeolojilerini yeni kuşaklara enjekte etmektir. Bu yüzden eğitim sistemimiz hâlâ felçlidir! Onun için yapılan bütün düzenlemeler, çürütülmüş ağacı boyamaktan öteye gitmiyor.
Meselâ 27 Mayıs 1960 darbesini yapanlar, ilk iş olarak okullarda okutulmakta olan “Cumhuriyet Tarihi” ve “Yurttaşlık Bilgisi” kitaplarından 1950 – 1960 dönemiyle (Demokrat Parti’nin iktidar devri) ilgili konular çıkarılıp, kendi zihniyetlerine göre hazırlattıkları ve propaganda niteliğindeki gerçek dışı konular konmuştur. Çıkarılan konularda Demokrat Parti iktidarı devrindeki gelişmeler, yapılan büyük hizmetler ve meydana getirilen eserler” olduğu gibi anlatılmakta idi. Darbecilerin ekledikleri konularda ise, “darbeciler büyük kahraman(!), Demokrat Parti idarecileri ise vatan haini(!) diye lanse ediliyordu.” Bir de üstüme üstlük, 27 Mayıs’ı senelerce kutlanan “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak ilân etmişlerdir! (O sırada ben ortaokul 2. Sınıf talebesi idim.) Bu ‘Uyduruk Bayram’ halkımız tarafından hiç de ilgi görmediği için, yıllar sonra kaldırılmıştır. Ayrıca, darbenin estirdiği terör havasından istifade eden bazıları Demokrat idareciler hakkında “Memleketi sattılar, üniversite talebelerini kıyma makinalarında doğradılar, Devlet Hazinesini soydular, Hazine tıngır mıngır boş’’ (!) gibi utanmadan birçok iftiralarda bulunmuşlardır! Halbuki ‘Demokrat Parti İktidarı’nın altın ve dövizle doldurduğu Hazineyi soyanlar da darbecilerin kendileriydi! Yani darbeyi yapanlar aynı zamanda büyük bir soyguncu idi![1]
12 Mart 1971 Darbesi’yle Ülkede yozlaşma devam etmiş, bu arada eğitim giderek ciddiyetini kaybetmiştir! Dolayısıyla üniversitelerden başlayıp, liselere kadar okullara anarşi (kargaşa) ve şiddet olayları girmiştir. Talebeler arasında sağ – sol diye gruplaşmalar ortaya çıkarak kavga ve büyük çapta şiddet olayları baş göstermiştir. Bu kavgalar giderek o kadar büyüdü ki, çok sayıda ölümlere yol açmıştır.
Bülent Ecevit’in, CHP genel başkanı ve başbakan olduğu koalisyon hükümeti zamanında yozlaşma iyice hızlanmıştır! Bu sırada “Genel af” ilân edildi (1974) Çeşitli eyleme katılmış anarşi suçundan yatan binlerce siyasi suçlu serbest bırakıldı. Bunların da pek çoğu öğretmen olarak tayin edildi! Ayrıca, ‘Hızlandırılmış Eğitim’le 4–5 haftada öğretmen yetiştirilmeye çalışıldı! Anarşi ve şiddet olayları zirveye ulaştı! 12 Eylül 1980’e kadar beş bin dolayında genç anarşi olaylarında öldürülmüştür. Memleket adetâ bir iç savaşa sürüklenmiştir! O sıralarda Genel Kurmay Başkanı olup, sonraki yıllarda darbe suçundan yargılanan Kenan Evren ve onun zamanındaki diğer kuvvet komutanları, darbeye elverişli ortam olgunlaşsın diye, iç güvenliği sağlama görevini -kasıtlı olarak ve Hükümetin talimatına rağmen– yerine getirmemişlerdir!
Nihayet 12 Eylül 1980’de vatan kurtaran darbeciler(!) -ABD’nin kışkırtmasıyla- idareye el koydular. Kavga ve şiddet olayları bitti. 11 Eylül 1980’e kadar ülkede oluk oluk akan kan, 12 Eylülde birden durdu!
Bu dönemde de yine eğitime bazı yenilikler getirildi. Okullardaki militarist görüntüler daha da arttırıldı. “Andımız” isimli hoyrat parçaya ilâveler yapılarak daha yukarı sınıflara da topluca söylettirildi. (Neyse ki sonralarda kaldırıldı). “TC İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” adıyla, ilköğretimden üniversiteye kadar mecburi bir ders konuldu. Böylece militarist ruhun yerleştirilmesine çalışıldı. Hâlâ, İlköğretimden-Yüksek Öğretme kadar mecburi okutulan bu ders, çok tenkit ediliyor ve ekseriyet tarafından kaldırılması istenmektedir!
Ayrıca, ‘’Karma’’ eğitim giderek artış göstermiş. Özel Eğitim Kurumları’na da teşmil edilmiştir! Dolayısıyla, ahlâk duyguları büyük ölçüde köreltilmiştir! Bu yüzden şiddet olayları, zararlı alışkanlıklar, ahlâksızlık ve saire okullarda giderek artış göstermiştir!
28 Şubat 1997 “Post modern Darbe”siyle de ilköğretim 5+3 olarak mecburi 8 yıla çıkarıldı. Bu müddetin bitimine kadar (14 yaşın bitimine kadar) Kur’an öğrenme yasağı getirildi. Bu müddet daha sonra 8+3 olarak mecburi öğrenim çağı 18 yaşına kadar uzatıldı.
Darbe dönemlerinin ortak özellikleri; Militarizm’i baskı aracı olarak kullanıp, başta din olmak üzere, birçok insan ve vatandaşlık haklarının (Başörtü yasağı gibi) kısıtlanmasıdır! Bilhassa, gerici damgasıyla dindarlar üzerinde uzun yıllar devlet terörü estirilmiştir! Dolayısıyla ahlâksızlık ve çeşitli yolsuzluklar bu dönemlerde yaygınlaşmıştır.
Hülasa: Bütün bu menfi durumların bir daha yaşanmaması ve Ülkemizin her türlü kaostan kurtulması, ancak tam demokrasiye geçmekle mümkün olacaktır!
[1] Canlı bir misali:
2014’de vefat eden, emekli Hava Astsubayı Mevlüt Polat anlatmıştı: “Rahmetli Ağabeyim Ahmet Polat, bana demişti ki; ‘27 MAYIS 1960 Darbesi’nin yapıldığı günlerde ben Çankaya Emniyet Amiriydim. Bir gün darbecilerden birkaç subay gelerek bana ‘’mahiyetinde bulunan bütün emniyet mensuplarının tabancalarını yarım saat içerisinde topla’’ diye direktif verdiler! Ben ise ‘’biz burada devlet Hazinesini koruyoruz’’ diye itirazda bulundum. Fakat daha sert bir şekilde ‘’sana ne diyorsak onu yap’’ dediler. Ben de mahiyetimdeki bütün emniyet mensuplarının silahlarını toplayıp teslim ettim. Daha sonra Hazinedeki bütün altın, gümüş, kıymetli eşya ile Türk Lirası, Mark, Dolar, Yen ve sair ne kadar döviz varsa hepsini askeri vasıtalara doldurup götürdüler.”