Her sene 18 Mart günü kutlanmakta olan “Çanakkale Zaferi”, sıradan bir zafer değil, aynı zamanda büyük bir destandır!
Görüş - Naci TEPİR
Bütün dünya’ya damgasını vuran bu büyük hadiseyi tek yönden ele alarak, sıradan bir hadise gibi anlatmak gerçeği ifade etmez! Bu tarihi büyük hadiseyi en başta maneviyat olmak üzere, sosyolojik, psikolojik, siyasi, kültürel ve askeri yönleriyle ele alıp “Tarih İlmi” açısından objektif olarak değerlendirmek gerekir. Aksine, siyasi istismar konusu yaparak veya olayı çarpıtarak anlatmak, ilimle, gerçekçilikle bağdaştırılamaz!
İslâmiyet düşmanlarının asırlarca birikmiş kinlerini kustuğu, Ehl-i Küfür ile Ehl-i İslâmın –tabiri caiz ise- kozlarını paylaştığı, gözü dönmüş vahşilerin saldırdığı ve masum Müslümanların Allah (c.c.) için Vatan müdafaası’nda bulunduğu büyük bir hadisedir!
Hadise Şöyle Cereyan Etmiştir:
İngiltere, Fransa ve Rusya’nın başını çektiği İtilâf Devletleri ile Almanya, Avusturya ve İtalya’nın başını çektiği İttifak Devletleri arsında 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı’na Osmanlı Devleti’nin girmesiyle savaş, Asya ve Afrika’ya kadar yayıldı. (Savaş başladığında İtalya, saf değiştirerek karşı tarafa geçmiştir!) Bu sırada Rusya’da kıtlık baş gösterdi. İtilâf Devletleri, müttefikleri Rusya’ya yardım gayesiyle, Boğazlardan geçip, Rusya ile bağlantı kurmaya karar verdi. Çanakkale Savaşı’nın zahiri sebebi bu idi. Hakiki sebebi ise, düşmanların asırlarca hayal ettikleri, İstanbul’u Osmanlılardan (Müslümanlardan) kurtarmak, Osmanlı Hâkimiyeti ve dolayısıyla Hilafeti etkisiz hale getirip, İslâmiyet’e büyük bir darbe indirmekti!
Düşman gemileri 3 Kasım 1914 günü, sabahın alacakaranlığında Bozcaada’dan Çanakkale Boğazı’na yaklaştılar ve istihkâmlarımızı topa tuttular. İngiliz Donanma Komutanı “Amiral Carden” Çanakkale önlerinde mağrurane gösterilerde bulundu. Savaşı kazanacağından emindi! Çünkü, asker, silah ve teknik donanım yönünden çok üstün idiler. İngilizler, sömürgelerinden bile çok sayıda asker getirmişlerdi. Rahmetli M. Akif’in ifadesiyle;
“Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ;
“Hani Taun’a (Veba’ya) da züldür (ayıptır) bu rezil istilâ!”
Hattâ İngilizler, “Halife Hazretlerini kurtarmaya gidiyoruz” gibi yalan beyanlarla, Uzakdoğu Müslümanlarından bile asker toplayıp Çanakkale’ye getirmişlerdi. (Fakat, savaş başladığında, karşı cephede okunan ezan seslerini duyup, durumu anlayan Müslüman askerler isyan ederek savaşa katılmamıştır!)
19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri Boğaz’a iyice sokuldular.“Ertuğrul” ve “Orhaniye” tabyalarımızdan açılan şiddetli ateş karşısında oldukça bocaladılar! Diledikleri gibi ilerleyemiyorlardı. Birçok hücumlarda bulundukları halde, yine de netice alınamayınca, düşman gemilerine komuta eden “Amiral Carden” görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü “Robeck” atandı. Yeni komutan gururlu bir şekilde 18 Mart 1915 günü donanmayla Boğaz’a saldıracağını, yakında İstanbul’da olacağını Londra’ya bildirdi(!)
Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı “Albay Cevat Çobanlı”, 17/18 Mart gecesi Boğaz’a mayın hattı döşenmesini emretti. “Binbaşı Nazmi Bey” “Nusret Mayın Gemisi” ile o gece Boğaz’a on birinci mayın hattını döşedi.
18 Mart 1915 günü, o devrin en kuvvetli savaş filosu Çanakkale Boğazı’na girdi.
Boğaz’ı kolayca geçebileceklerini umuyorlardı. Aynı gün düşman savaş gemileri şiddetli bir bombardımana başladılar. “Dardanos Tabyamız” bu saldırılara şiddetle karşı koydu. Kıyıdaki bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Düşman kaçmak isterken, topçu atışları düşman gemilerine göz açtırmıyordu! Her iki taraf da çok sayıda kayıp veriyordu. Karşılıklı bombardımanların meydana getirdiği bu korkunç manzarayı yine Rahmetli M. Akif şöyle ifade eder: “Ölüm yağdırmada gökler, ölü püskürtmede yer…!”
Bombardıman sırasında “Bouvet” ve “Suffren” isimli düşman savaş gemileri mayına çarparak manevra kabiliyetini kaybettiler ve “Hamidiye” bataryamızın ateş açması sonucu batırıldılar. Yine düşmanların en çok güvendikleri savaş gemilerinden “İnflexible”, “İrressitible” büyük hasar gördü. “Queen Elisabeth” ve “Agamemnon” zırhlıları yaralandı. Nihayet saat 18 sıralarında, Seyit Onbaşının tek başına taşıyıp topa yerleştirilen 250 kg.’lık merminin isabet ettiği düşman amiral gemisi Boğazın sularına gömüldü! Paniğe kapılan düşmanlar kaçtılar ve kaçarken de “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” dediler! Böylece büyük bir zafer kazanılmış, dolayısıyla büyük bir Destan yazılmış oldu!
Şüphesiz ki, böyle büyük bir zaferin kazanılmasında ve büyük bir destanın yazılmasında en mühim amil, ‘izm’ ler, ‘filim’ler değil; Allah (c.c.) için, vatan ve hürriyet uğrunda ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum düşüncesinin dayandığı “Îman Şuuru”dur! Rahmetli M. Akif, bu iman şuuruyla hayatlarını -bahar çağında- seve seve feda eden Çanakkale kahramanları (şehitlerimiz) için yazdığı manzum hitabenin sonunda şöyle der:
“Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber (mezar);
“Sana ağuşunu (kollarını) açmış duruyor Peygamber (A.S.M.)!.