Hayat; engellerle, zorluklarla dolu olan bir yolculuktur. İnsan ise, bu zorlu hayat yolculuğunda, mesafe kat etmeye çalışan bir yolcudur. Zaten insanların, dünyaya gönderiliş sebeplerinden biri de, onun imtihanlarla sınanması ve zorluklarla mücadele yeteneğinin test edilmesidir.
Çünkü insan, diğer varlıklara kıyasla farklı yaratılmıştır. Makamı sabit değildir. Alâ-yı illiyyin ve esfel-i safiline kadar mertebeleri vardır. Hayatın zorlukları, insanın maddî-manevî mertebesini belirleyecek olan imtihan araçlarıdır. İnsanlar, manevî mertebelerine göre mükâfat ya da mücazat göreceklerdir ahiret yurdunda. Ve maddî mertebelerine göre de dünya hayatındaki muvaffakiyetleri belirlenecektir.
Peki insan; tek başına, bu hayat imtihanlarına karşı nasıl mücadele verecektir? Nasıl bu imtihanları kazanarak dünya ve ahiret saadetine ulaşacaktır?
İşte, insan için Allah-u Teâlâ’nın Habibi olan Resul-ü Ekrem (asm), en muazzam bir örnek olarak bu dünyaya gönderilmiştir. Peygamberimiz (asm) zor imtihanlardan geçerek bizlere çok mühim dersler vermiştir. Bu derslerden biri de meşveret dersidir.
O (asm), her işini meşveret ile yapıyordu. Çünkü Rabbi O’na (asm), “İşlerinde onlarla istişare et.” (Ali İmran Sûresi 159. Âyet) emrini vermişti.
Bu emir, Müslümanların her alanda uygulaması gereken bir emirdir. Çünkü meşveret âyeti, içinde bir çok hikmeti barındıran çok mühim bir âyettir.
Meşveret, bir konu hakkında karar verirken, o konuda ehil kişilerin bir araya gelerek konuyu değerlendirmesi ve ortak bir karara varmasıdır. Eğer meşveret; samimiyetle, sebatla, hakkını vererek yapılırsa, üstesinden gelinemeyecek hiçbir müşkül olamaz. Çağdaş, modern, hızla gelişen toplumların ilerlemesindeki en büyük katkı payının, o toplumların yaptıkları meşveretler olduğu açıktır.
Meşverete katılan herkesin söz hakkı olmalıdır. Böyle bir sistemde, her türlü fikir konuşulur ve en doğru, en isabetli fikirlerin ortaya çıkması sağlanır. Kur’ân’da emredilen meşveret de budur. .
Ortaya bir fikir çıktıktan sonra ise, o fikirde sebat etmek, işin en mühim kısmıdır. Sebat edilmeyecek fikirler için meşveret yapılmasının da bir anlamı yoktur zaten.
Evet, insan meşveret ederek ve kararda sebat ederek her müşkülünü halledebilir. Yetek ki samimî olsun. Yeter ki hakikati bulma arayışına girsin. Bir menfaat uğruna hakikatten vazgeçmesin. Cam parçasına elması, menfaate hakikati değişmesin.
Konumuzla ilgili Üstad Bediüzzaman’ın kalbine gelen bir ihtarı burada paylaşalım:
“Aziz, sıddık kardeşlerim!
Şimdi namazda bir hâtıra kalbe geldi ki:
Kardeşlerin ziyade hüsn-ü zanlarına binaen, senden maddî ve manevî ders ve yardım ve himmet bekliyorlar. Sen nasıl dünya işlerinde hasları tevkil ettin (görevlendirdin) , erkânların (ehil olanların) meşveretlerine bıraktın ve isabet ettin. Aynen öyle de; uhrevî ve Kur’ânî ve imanî ve ilmî işlerinde dahi Risale-i Nur’u ve şakirdlerinin şahs-ı manevîlerini tevkil eyle.” (Şuâlar - 492)