Türkler Müslüman olduktan sonra İslâmiyet’in ana dili olan Arapça, her alanda kendini derinden derine hissettiriyor ve Arapçaya duyulan alâka günden güne artıyordu.
Zira İslâm’ın ana kaynağı olan yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm ve bu kaynağı açıklayan Hadis-i Şerifler Arapça idi. Hal böyle olunca insanda ister istemez Arapçaya karşı bir sempati ve temayül beliriyor.
Ayrıca oluşan bu ilgide kullandığımız Türkçe’nin % 30-35 yani üçte birinin Arapça asıllı kelimelerden oluşmasının rolü de yadsınamaz olduğunu düşünüyorum. Özellikle de tahsil hayatı dinî müfredat programının ağırlıklı olduğu okullarda olanların Arapçaya merakının ziyadeleşmesinde muhakkak katkısı inkâr edilemez.
Ayrıca Arapça ile müştereklerimiz aynı dine mensup oluşumuz, aynı kitaba imanımız, aynı peygambere bağlılığımızın olması yanı sıra, tarihî ve kültürel ortaklıklarımız da bu ilgilide önemli oldu.
Eskiden ülkemizde gerek İmam-hatip okulları gerek İslâm enstitüleri ve diğer orta öğretim kurumlarında yabancı lisanlar İngilizce, Arapça gibi tam olarak öğretilemiyordu. O dönemlerdeki tedrisat gerek hocaların gerekse de müfredat programlarının kifayetsiz oluşuyla verimsiz geçiyor ve öğrenciler yabancı lisanları konuşamıyordu. Sadece gramer bilgileri üzerinde yoğunlaşılıyor ve bunlar ezberletiliyordu.
Oysa lisan öğretiminden maksat sırf gramer kaideleri değildi elbette. Pratik ve konuşma en az gramer kadar önem arz ediyordu. Bir de iki ayrı lisanın birbirinden farklılıkları nelerdir gibi teknik bilgilerin öğretilmesi gerekliydi. Arapça’dan fiil cümlesi, isim cümlesi gibi örnek verecek olursak Arapça’da fiiller cümlenin başında Türkçe’de ise cümlenin sonunda gelir. Bu genel bir kaidedir. Bu ve buna benzer teknik bilgiler verilmediği takdirde öğrenciye bir lisan öğretilemez.
Maalesef eski dönemdeki tedrisat, müfredat programları ve kadroların yetersizliğinin bu hususta tesiri büyüktü. Günümüzde ise, bu alanda epey mesafe alındığını görüyoruz. Zira bu alanda pek çok kadrolar yetişti ve yabancı hocalara da kapılar açıldı. Şimdiki talebeler yabancı dil öğrenme bakımından daha şanslılar diyebiliriz. Tabiî ki önce merak, sonra gayret edip çaba gösterirlerse... Eski büyüklerimiz boşuna dememişler “Merak ilmin hocasıdır’’ diye.
Bir de günümüzde bu alanda teknolojinin imkânlarından faydalanarak kısa sürede çok mesafe alınabilir. Gerek Arapça gerekse de İngilizce öğrenimi için birçok internet siteleri mevcut. Bu sitelerden istifade edilebilinir. Arapça ve İngilizce TV programları, kitap, dergi ve Risale-i Nur gibi yayınlar v.s. pek çok doküman mevcut.
Ayrıca dil öğrenimi için en önemli husus o dilin konuşulduğu ülkeye gidip orada bir müddet; meselâ bir yıl, iki yıl, üç yıl gibi sürelerle kalmak, insanlarla tanışmak, konuşmak, temaslarda bulunmak ve çeşitli etkinliklere katılmak dil öğrenmenin en önemli faktörlerindendir.
Dil öğrenmede ayrıca kabiliyet ve yaş durumu da göz ardı edilmeyecek bir durumdur. Küçük yaşlarda dil öğrenmenin ehemmiyeti çok daha büyüktür “Ağaç yaş iken eğilir” atasözünde ifade edildiği gibi...
Tabiî ki bütün bunlardan daha önemli olan bu hususta merak, çaba, azim ve gayret olmasıdır. Malûm olduğu üzere azmin elinden bir şey kurtulamaz sözü meramımız için güzel bir misal teşkil eder.
Netice itibariyle çalışma ve gayret insanoğlundan muvaffakiyet Allah’tandır.