Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Van’da 20 yıl ikamet ederek burada çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Vanlı Nur Talebeleri de ona bir vefa örneği olarak vefatından yedi yıl sonra 1967 yılında bir mevlit tertip etmek için istişare kararı alır.
Bu mevlit ile toplum arasında kaynaşmanın sağlanması ve birlik beraberliğin pekişmesi amaçlanır. Van’lı Nur Talebeleri saf, temiz, samimî ve güzel duygularla 7 Ağustos 1967 tarihinde Van’da bir mevlit düzenleneceğini ulusal gazetelerde ilân ederler. Gazetelerdeki bu ilândan sonra Üstad Bediüzzaman Hazretleri’ni tanıyan, Risale-i Nur eserleriyle imanlarını kurtaran veya kuvvetlendiren binlerce insan, Erek Dağı eteklerinde kurulmuş Çoravanis (Kavuncu) Köyü’nün camisinde toplanır.
Camide önce Kur’ân ardından mevlit ve Risale-i Nur’dan pasajlar okunur. Namazdan sonra Vanlılar tarafından hazırlanan yemekler yenir ve ardından mevlidi düzenleyenlerin adına Av. Gültekin Sarıgül günün anlam ve önemi hakkında bir konuşma yapar.
Konuşmadan sonra kalabalık huzur ve neşe içinde dağılmaya başlar. Birden polisler yolu keser. Şehir dışından gelenler apar topar emniyete götürülerek nezarete atılır. Bu anlaşılmaz baskın sonunda beş yüz kişinin ifadesi alınır. 81 kişi mahkemeye çıkarılır ve bunların yedisi tutuklanarak cezaevine konur. Vanlılar, misafirlerine karşı yapılan bu zulme karşı şaşkınlık ve büyük bir mahcubiyet içinde kalırlar. Misafirlerine karşı kurulan bu tuzağı ve zulmü kendilerine hakaret sayarlar.
Olayın perde arkasında bu tezgâhı kuran Konya’dan Van’a sürgün edilen bir komiserin olduğu sonradan anlaşılır. Bu komiser zamanında Konya’daki Nur Talebelerine kan kusturmuş ve onlara karşı amansız bir düşmanlık beslemişti. Konya’da iken Nur medreselerine ve evlere baskınlar düzenlemiş. Ancak mahkemelerin verdiği beraat kararıyla bir türlü istediği sonuca ulaşamamıştı. Bu kasıtlı baskınlardan sonra komiser Konya’dan Van’a sürgün edilir. Mevlide gelen misafirler nezarete atıldıktan sonra şehirde büyük bir korku ve endişe havası oluşur. Bu da yetmezmiş gibi Nur medreselerine ve evlerine ardı ardına baskınlar düzenlenir. Gözaltına alınanlardan Av. Gültekin Sarıgül, Selahaddin Akyıl, Erol Kuralkan, Bahaddin Gürsoy, Mustafa Ateşmen, Müştak Zernekli ve Rahmi Erdem’i doğruca tutuklayıp cezaevine gönderirler.
Gazeteci yazar Mustafa Polat, zamanın İçişleri Bakanı Faruk Sükan’ı telefonla arayarak ondan bu haksızlığın bir an önce sona ermesini ister. Bakan ise “Sana mı inanayım, teşkilâta mı?” der. Bu da kurulan tezgâhın çok boyutlu olduğunu gösteriyordu.
Mevlit baskını İslâmî gazetelerde günlerce manşetlerden inmez. Bugün gazetesi 8 Ağustos 1967 tarihli sayısının manşetine hadiseyi şu başlıkla taşır: “Bediüzzaman Said Nursî’nin ruhu için tertiplenen Mevlit dün basıldı. Van’da bir avukatla altı Müslüman tevkif edildi. Bir baş komiser şehrin giriş ve çıkış yollarını kontrol altına aldı. Emniyet müdürü şikâyet edildi.”1
16 Ağustos 1967 tarihli Sabah gazetesi ise haberi şu başlıkla verdi: “Van’da Müslümanların tevkifi infial uyandırdı. Hadiseyi protesto eden M.T.T.B Genel Başkanı İsmail Kahraman, Van’a gitti.”
Böylece Mevlit hadisesiyle ilgili aylarca çok sayıda makaleler yazıldı, yorumlar yapıldı. Bütün bu tepkiler, şikâyetler yapılan zulmü durduramadı. Bu arada hapishanede ise çok güzel hizmetler başlamış oldu. Cezaevinde her gün ayrı bir koğuşta Risale-i Nur’dan dersler yapıldı. Mahkûmlar ise Nur Talebelerine büyük ilgi göstererek, Risale-i Nur derslerini can kulağıyla dinledi. Av. Gültekin Sarıgül mahkûmlara namazlarda imamlık yapar. Nur Talebeleri mahkûmlarla iyi ilişkiler kurarak, onlara Kur’ân okuyarak ve Risale-i Nur’dan dersler yapar. Onlara hayatın gayesini ve bu dünyaya neden geldikleri ile ilgili dersler yapar ve vakitlerini ibadetle geçirmelerini sağlarlar. Cezaevinde anlamsız bekleyiş sürerken Nur Talebelerini mahkûm eden kadın sorgu hâkimi gardiyanlara: “Onlar hâlâ namaz kılıyorlar mı? Ezan okuyorlar mı?” diye ona sorar. Gardiyan: “Evet” cevabını verince “O zaman içerde biraz daha kalsınlar!” der.
Risale-i Nur’lar, cezaevine kapakları değiştirilerek sokuluyordu. Risale-i Nurlar gündüzleri sessiz ve şüphe uyandırmadan okunurdu. Akşamları ise okuma bittikten sonra kitaplar bir naylona poşete sarılıp mangalın sönmüş külleri altına saklanırdı. Çünkü kurulan tezgâhın onları cezaevinde dahi rahat bırakmayacağını biliyorlardı. Bazı günler sabah namazından sonra savcının nezaretinde polis ekipleri Nur Talebelerinin koğuşlarında arama yapardı. Cezaevindeki yedi masum, kamuoyu vicdanında unutulmaz ve memleketin her köşesinden onlara yüzlerce mektup ve şiirler gönderiliyordu. Cezaevinde üç aylara girilirken bütün mahpuslar bu mübarek ayları zikir, duâ ve münacatla dolu dolu geçirirler.
O yıl Ramazan Bayramı 1 Ocak 1968 tarihine rastlar. Bütün koğuş bayram sabahı Saat 04.00’da kalkar. Herkesin yüzünde maske varmış gibi hüzünlüydü. Abdestler alındı ve ardından Gültekin Beyin arkasında cemaatle bayram namazı kılındı.
Bayram Namazı’ndan sonra Gültekin Bey, mahkûmlara: “Ey cemaat! Hapishanede geçirdiğimiz şu bayram bizim için bir İkram-ı İlâhîdir. Zahiren musîbet olsa da, hakikatte mükâfattır. Üzülmeyin. Çok günahlardan muhafaza edip bize Ramazan’ı burada geçirmeyi nasip eden Allah’a şükürler olsun...” diye gönülleri teselli edecek meltem kıvamında bir konuşma yapar. Bulutlu gökyüzünün bir anda açılması gibi herkesin yüzüne bir tebessüm kondu ve bayramlaşma yaklaşık yarım saat sürdü. Kucaklaşan mahkûmlar gözlerini birbirlerinden kaçırdılar. Hıçkırıklar boğazlarında çıkmak için bahane arıyordu. O gün ki Ramazan Bayramı’nda kimse belli etmese de mahpusların gözlerindeki hüzün ve yüreklerindeki burukluk duygularını delik deşik etmişti.
Günler aylar birbirini kovaladı. Cezaevinden çıkmaları için herkes elinden geleni yaparken Avukat Bekir Berk ise hukukî olarak onları hiç yalnız bırakmadı. Bütün uğraşlarına rağmen tahliye işlemi için yapılan başvurular sonuçsuz kaldı. Nihayet yedi mazlûm yedi ay sonra 21 Şubat 1968 tarihinde tahliye edildi.
Aradan geçen elli yıl boyunca çeşitli aksamalara rağmen Van Mevlitleri belli aralıklarla yapıldı. Vanlılar yasaklı yıllarda bile mevlitlerin yapılması için resmî müracaatta bulunur. Vanlılara neden Van Mevlidi yapmak istiyorsunuz denildiğinde: “Bediüzzaman’ın yirmi yıl yaşadığı ve memleketim dediği Van halkı onu anmak, ona vefa ve dostluk borcunu ödemek için bu mevlidi yapmak istediklerini söylüyorlardı. Aynı zamanda Bediüzzaman’ın Van’ın her karış toprağında ayak izi vardı ve fikirleri her evin kitaplığında yaşıyordu. Van Mevlidi’ne gidenler ise: “Biz buraya geldiğimiz zaman sanki Üstad Bediüzzaman’ın evini ziyaret ediyormuşuz gibi bir duygu yaşıyoruz!” diyorlardı.
Dipnot:
1- Ağabeyler Anlatıyor - 4 Ömer Özcan