Şair, “Yükseldik sanıyorlar alçaldıkça tabana”1, derken günümüzü resmediyor. Aslında muhasebeye nefisten başlayıp; cemiyete, oradan da bütün insanlığa ve daha da ilerisi âleme gitmek varken, yaşananlar, ümidin ışığını söndürüyor.
Sönen ümidin vaziyet resmini görüp de beyni zonklayanların ileri sürdükleri reçeteye yönelmek üzere, maddî ve manevî manada gusül hakikaten vaciptir, gerekçesi de şunlardır:
Medyayı temsilen Bab-ı Âli’nin köşesini tutarak satılan vicdanların hidayet duasıyla aklanması için;
Toplumun ahlâkî derdiyle meşgul olmak yerine, rahata düşkünlüğe yakalananları ikaz etmek için;
Çok akıllı bilinip ve öyle de görüntü verenlerin kalabalığın ses ve dertlerini görmeleri hatta hissetmeleri için;
Fildişi kulelerinde ahkâm keserek, zahir olan yaraya neşter vurması gerekirken, şöhret ve menfaat meydanında kendini kaybedenleri uyandırmak için;
Büyük iddiaları öne sürüp, dev gibi menfaate toslayarak kaybolanların, cüce sanatkârlıktan kurtulup, âli manalara yükselmeleri için;
Sinsi plânlarla yok edilen cemiyetin, zamanla istenmeyen topluluk manasındaki güruh hâline getirilmiş vaziyetine temiz bir başlangıç olması için; Asıl mesele ve dava olan bu cemiyetin yeniden ihyası ve onun da yapı taşı olan ailenin aslına dönüşümü için;
Bedene ruh, ruha istikamet, istikamete hidayetin vesile ve nasib olması için;
Her meselenin motoru olan ve geleceğin köprübaşı hükmündeki gençliğin “Ben neyim ve bu hâl neyin nesi?”, demesi için;
En yırtıcı hayvan mesabesindeki nefsini, ensesinden yakalayıp muhasebeye başlaması için; Dışarıdaki zıpladıkça büyüdüğü zannedilenlerin aslında küçüldüklerini görmesi ve onların aslında şeytanın yaptığı fısıltı mesabesinde birer vehim olduğunu bilmesi için;
Kendisine öğretilen masa başında yazılan tarihe inanmayıp, asıl tarihini öğrenmek üzere araştırması için;
Evinin üst katında elinde tesbihi ile ağlayan babaannesinin sükûneti, orta katındaki annesi ve aşıklarının hidayete gelmesi için;
Toplumu/evimi temsil eden ağacımın kökü iffet, dalları taklit felaketinden kurtuluşu için;
Zamanı kokutanların aslında mürteci olduklarını ve esasen yükseldik sandıkça alçaldıklarını anlamaları için;
Allah’ın da kullarına hâkim olduğunu bilmeleri için; O hesap gününde elbette buluşulacağı ve zamanın ilk ve son noktasının nerede olduğunu, geriden gelenin yüz bin devir ileride olduğunun anlaşılması için;
Sabır ve gayretle beklerken, duranın yürüdüğünü, yürüdüğünü zannedenlerin esasen geride kaldığını görmek için;
Esen bir karayel ile kurdukları ocaklarının yanıp, doğan günün beklenen anneyi doğurması için içtimaî bir gusül vaciptir.
Dipnot:
1- Necip Fazıl Kısakürek, Muhasebe