Öylesine hâller olur ki nakli manasını aşar. Taşınmasına tahammül edilemeyen sırrın ifşası ile setler patlar ve “Enel-Hak” zahir olur.
Parça, bütüne ait ve bütünden alâmet vardır. İnsan, kâinatın içinde olurken, kâinat da insanın içinde temsil edilir.
Elini ateşe sokan yandım, ateş oldum, der ama o ateş değildir.
Mevlâna Celaleddin-i Rumi buyurdu ki: “Bazı sırları açıkladığı için Hallâc’ı dâra çektiler. Eğer bizim sırlarımıza vâkıf olsaydı o bizi dâra çekerdi!”1
ÜÇ MAKAM
Kur’ân’ı dinlemenin üç makamı var:
“1. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm nübüvvet kürsüsüne çıkıp nev-i beşere hitaben Kur’ân’ın ayetlerini tebliğ ederken, kıraatini kalben ve hayalen dinlemek için, kulağını o zamana gönder; o fem-i mübareğinden çıkar gibi dinlemiş olursun.
2. Veya Cebrail (as) Hazret-i Muhammed’e (asm) tebliğ ederken, her iki hazretin arasında yapılan tebliğ-tebellüğ vaziyetini dinler gibi ol.
3. Veya Kab-ı Kavseyn makamında, yetmiş bin perde arkasında Mütekellim-i Ezelî’nin Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma olan tekellümünü dinler gibi hayalî bir vaziyete gir.”2
Bahsedilen üç makam, kişinin hâlet-i ruhiyesine göre vaziyet alır ve feyze erer.
Üçüncü sıradaki makam, bu babda en yüksek olanıdır. İmkân âlemini arkaya bırakıp, vücub âlemine yönelik olarak izzet ve azameti sarmalayan yetmiş bin perdeler arkasından gelen ezelî kelâmın sahibi Cenab-ı Hakk’ın, vasıtasız olarak doğrudan Resul-i Ekrem’e olan hitabını, bir kenarda hayalen görür ve dahi dinleme makamıdır.
Ki, bu makamdaki “yetmiş bin perde”nin hikmeti ne ola? Bu perde kime ola? Bunların cümlesi dahi kendi içinde yetmiş bin şube makamları olan bir ulu makamdır.
Resul-i Ekrem (asm) ile Hz. Cebrail’in (as) arasındaki vahiy nakline muhatap olma makamı.
Peygamberlik kürsüsünden bütün insanlığa ve hatta bütün mevcudata Kur’ân’ın ayetlerinin tebliğ edildiği makam, imkân âleminin ders kürsüsüdür.
Nübüvvet kürsüsünün varisleri olanlar, kendi mana makamı muhtevasında yükümlü bulundukları emanetleri, muhataplarına nakletme, onlara rehberlik yapma, ışık olma vaziyetleri de her asrın cephesine kurulu makamlardır.
Bahsedilen üç makamı kişi; kendi enfüsî âleminde kametine göre yaşaması mümkündür. Hayalî, kalbî, hissî, ruhî, aklî, vicdanî gibi hâllerde birer makam teşekkül ederek oralarda ubudiyeti yapmalıdır.
Huzur-u İlâhi’deki makam, kulun yükselebileceği nihayî makamı olabilir. Bu manada ferdî ve sadece kendine ait sorumluluğu noktasından muhatap olma makamıdır. Vazife ve sorumluluğun getirdiği hak ve hukukları da sırtına ve arkasına alarak bulunduğu tekmil makamı, takdim makamı da vazife makamıdır.
Kur’ân’dan bir hakikati, nefsini muhatap alarak, muhtaç olanlara nakledilen, izah edilen makam ise tebliğ makamıdır.
Bir mübelliğin huzurunda, yapılan tebliği işitme vaziyeti de tebellüğ makamıdır.
Dipnotlar:
1 https://www.edebifikir.com/deneme/olumumde-benim-icin-hayat-var.html
2 Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevî-i Nuriye, s. 156 (Habbe)