Zihinlerin iğdiş edilmesi kalb ve vicdanın fesadı ile toplumda ahlâkî erozyonun olması için dizi filmleri çok etkili oldu. Önceleri ithal televizyon programlarıyla, ama sonraları buna da gerek olmadan direkt yerli imalat olanları ile roman, festival, turistik gezi, gayr-ı ahlâkî hayatı özendirici ve masum isim ve kelimelerin kullanıldığı sözüm ona yarışma programları ile devam etti.
Son devirde onlu yirmili yıllarda yerli yabancı filmlerde yer alan ve hayatın bir parçası imiş gibi meşrûiyeti tescil edilircesine eşcinsellerin yer alması, esasında bütün insanlığın felâketinin habercisidir. Bazı Avrupa ülkelerinde eşcinsellerin, ateistlerden daha fazla olması ve onlara verilen medenî haklar, sağduyu sahibi olanları kara kara düşünürken baş edemedikleri bu felâket karşısında tavizlere devam ettiler.
Bizdeki durumun Batıdan geri kalır tarafı yok! Cebimizdeki para çoğalırken yarına olan ümit azaldı. Kurt gövdenin içerisine girmiş, mukavemet güçleşmiş, cemiyetin bünyesi gittikçe takatten düşmekte iken can damarını koparan, en büyük hasım dost zannedilir oldu.
Terimlerle getirilen karmaşa
Aile kavramı “ev” olarak değiştirildi. Eş yerine “partner” getirilerek nikâhsız beraberliğe yasal hak sağlandı. Fıtrî cinsiyet yerine ise her nev’i sapıklığa “cinsel yönelim” adı altında ayrıcalıklı koruma altına alındı. “toplumsal cinsiyet”, sözleşmeye taraf ülkelere dayatılarak kadına şiddeti önleme paketi ile derin kaos oluşturuldu. Kadına şiddet, menfî neşriyat ile alevlendirildi, kimisi de şiddete bunlarla tahrik oldu, kötü örnek aldı, kötü örnek oldu. Boşanmalar, intiharlar yaygınlaştı. Kadının beyanı esas alınırken uygulamadaki istismarlar, mağduriyetin artmasına vesile oldu.
Sözleşmedeki hükümler, kanun hükmünde sayıldı. Yürürlükteki kanunlar ile bir çelişki söz konusu olduğunda ise kanun değil, İstanbul sözleşmesinin esas alınması da bir zihin karmaşasına sebep oldu. Sözleşmenin aleyhine Anayasa Mahkemesi’ne başvurma yolunun da kapalı olması çözümü tıkadı, karmaşayı arttırdı.
Mecliste 24 Kasım 2011’de oylanarak kabul edilen Sözleşme, 8 Mart 2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlandı. Ancak, 4. Maddenin 3. Bendindeki “cinsel tercih” kelimesinin Resmî Gazete’de “cinsel yönelim” olarak değiştirilmesi de1 doğrusu zihinleri karıştırdı.
Ve en acı olanı da bu sinsî plâna, sapı bizden olan baltaların gönüllü gayretleriyle yapılması kafaları iyice karıştırdı.
Toplumsal cinsiyetten toplumsal cinnet zuhur etti.
Sözleşme ile sağlanan hak, çare değil çoğu yerde aksine çare görünümlü felâket getirdi, mağduriyet aldı başını gitti. Toplumsal cinsiyetten toplumsal cinnet zuhur etti. Onuruna düşkün erkeğimizin, bir anlık öfke patlaması ile el kaldırdığı hanımının şikâyetiyle mahkeme kararı vesilesiyle evine uğrayamamayı hazmedemeyip sonunda işlenen cinayet ve ardından intiharla yıkılan yuvalar, kara kara düşündürür oldu.
Bu ülke için daha güçlü bir tahrip kalıbı olur muydu? Kadını korumak; erkeği alçaltarak da, kadını yücelterek de olmaz!
Boşanma, en son düşünülmesi gerekirken, ilk akla gelen çözüm olmaya başlamıştır. Bu hadiselerde, genç nesilde evliliğe karşı korku meydana getirmiş, evlenme yaşı otuzlu yaşlara tırmanmıştır. Şimdiki yasalar, bir taraftan şiddeti tırmandırırken diğer taraftan evliliğe karşı isteksizliği arttırmaktadır.