Bir genç var, bazı hizmetlerimizi görmek için sık sık kapımıza gelen. Biz de ona okuyup istifade eder diye dergilerimizden hediye ediyoruz. İnşallah okur, okumasa da elbet o eserler okuyacak birine ulaşır niyetiyle.
Kapımıza her geldiğinde ona gülümseyip halini hatırını sormamdan çok memnun olur, sokakta görsem selâm veririm. İlk başlarda bayağı şaşırmıştı. Acaba bana mı selâm veriyor diye. Anlaşılan kimse onu görmüyor. Özellikle arkadaşlarının arasındayken, arabayla geçen birisinin ona selâm vermesi o kadar hoşuna gidiyor ki, mutluluğu gözlerinden okunuyor. Evet, mahrumiyetler içinde bulunan bir ailenin ferdi olduğu açık.
Onun bu durumu beni çok düşüncelere sevk etti. Ne kadar nimetlerin içinde olduğumu fark ettim. Hâlbuki bana göre daha bir sürü eksiklerim vardı. Ona göre ise ulaşılamayacak bir noktadaydım. Demek insan nimet noktasında kendisinden aşağıda olanlara bakmazsa şükürden küfranı nimete sapar, Allah muhafaza. Şimdiye kadar yapmadığım şükürlerin kazasını yapmam gerektiğine karar verdim.
Geçenlerde yine kapımızı çaldı, “Zekâtınız varsa bize verir misiniz?” dedi. Biz de gayrı ihtiyarî alışkanlıktan gelen otomatik bir cevap verdik: “Biz zekâtımızı başka yere veriyoruz.” Sonra gitti, gittikten sonra düşündüm belki de çok muhtaçtı keşke verseydim. Ama zekât zarurî ihtiyaca sarf edilmeli, bu zamanda ise zarurî ihtiyacına sarf edecek kişi bulmak çok zor. Onun için böyle şahıslara zekâtları sadâkaları vermemekte haklıyım diye düşündüm.
Ben zekâtımı öyle bir yere vermeliyim ki baki bir dâvâya hizmet etsin. Fakat yine de onun hali yüreğimi burkmuştu. Onun için ne yapabilirim diye düşündüm. Onun fani hayatı için faydalı olmaktan daha hayırlısı onun ebedî hayatına fayda sağlayabilmekti. O halde dedim ben bu parayı hizmete vereyim sevabını da ona bağışlayayım. Allah onu Risale-i Nur ile şereflendirsin diye de duâ edeyim. Duânın sırrı büyüktür. Bir de bakarsınız Risale-i Nur Talebesi olur.
Bu yazıyı yazdım ki benden daha halis kardeşlerim okur, makbul duâlarıyla duâ eder bu genç kardeşimizin ahireti kurtulur. İnşallah.