Üniversite yıllarımda okurken, okula zarurî miktarda giderdim. Okuldan sonra arkadaşlar biraz dolaşmak isterlerdi. Ancak bir an önce dershaneye dönüp, Risale-i Nur okumayı tercih ederdim.
Bir gün samimî bir arkadaşım dedi ki “Ne okuyorsun bu kadar?”.
Dedim: “Risale-i Nur”.
Dedi “Ne var bu kitaplarda bu kadar okuyacak, ver bir de ben okuyayım.” Hemen ona bir tane “Küçük Sözler” sattım.
Akşam saatlerinde telefon çaldı. Arkadaşım “Çok âcil dışarda buluşalım” dedi. İstemeye istemeye kitabımdan ayrılıp, dışarı çıktım. Arkadaşla buluştuğumuzda çok heyecanlıydı.
Dedi “Senin verdiğin kitabı okumaya başladım, Sekizinci Söz’e geldim. Şok oldum bu kitap benden bahsediyor.”
O sırada ben düşünüyorum “Acaba Sekizinci Sözde ne vardı?”.
Dedi “Kuyuya düşen adam, ağaca tutunuyor, tam şu an benim bulunduğum durum.”
Şaşkınlıkla arkadaşımı dinliyordum, söylediği yeri yüzlerce kez okumuştum. Ama hiç onun kadar etkilenmemiştim. “Bu kitaplardan ne kadar varsa, almak istiyorum” dedi. O gün bir Külliyat sattık.
Sonra o kardeşimiz derslere gelmeye başladı. Ders yapmaya başladı. Önceden hazırlanıp gelir çok güzel ders okurdu. “Acaba burası böyle mi?” derdi. Abiler de izah ederdi. Hatta Kur’ân okumayı bilmediği için Yeni Asya Neşriyat baskılı Külliyatın arkasında, Risale-i Nur’da geçen Arapça ibarelerin lâtince okunuşları olduğundan onları bir kâğıda yazar, derste oradan okurdu.
Sonra hanımlar dershanesi açılması için kermes yapılması için çok gayret etti ve kermeste çok faal bir şekilde çalıştı. Kermes sonunda dershane açılacak kadar para çıkmıştı. Sonra kendisi mezun olacağı için evindeki bütün eşyaları bayanlara bıraktı ve evi hanımlar için dershane oldu.
Zübeyir Abi “Okumak bir şey, ama her şey ondan çıkıyor” diyerek ne kadar doğru söylemiş.