Bundan on beş sene kadar evvel, bir dosya çalışması yapmaya başladık.
Konu, âzamî iktisada uymayı kendisi için terk edilmez-vazgeçilmez bir hayat ve yaşayış prensibi haline getiren Bediüzzaman Said Nursî’nin yeme-içme tarzı ve alışkanlığıyla ilgiliydi.
Bu hayatî meseleye dair, tâ o zamandan başlamak üzere parçalar halinde konuyu işleyerek ara ara nazara vermeye çalıştık. Şimdi, aynı konuyu daha derli toplu şekilde sizlerin istifadesine sunmak arzusundayız.
Aynı zamanda, şu vefat yıldönümü günlerinde Hz. Üstad’ı rahmetle yâdetmeye de vesile olmasını temenni ederek, bu çalışmamızı seri yazılar halinde takdim ediyoruz.
Sünnete uygun bir hayat
Fikir, tefsir ve yorumları gibi, yaşayış tarzını da dikkat ve merakla araştırıp öğrenmeye çalıştığımız Üstad Bediüzzaman’ın, “iktisat düstûru”na riâyet etmede, bilhassa yeme ve içme alışkanlığı gibi özel hallerinde “Sünnet-i Seniyye” ölçülerini esas aldığını ve mümkün olduğunca bu ölçülere uymaya çalıştığını hayranlıkla görmekteyiz.
Misâl: Az uyuyor, çok çalışıyor; az yemek yiyor, çok gayret sarfediyor; kendinden çok başkasını düşünüyor; en zengin biri gibi yaşayabilecekken, en fakir bir insan gibi yaşıyor, vesâire… Yani, ana hatları itibariyle, hemen bütün hâl ve yaşantısı, usûl, edep ve âdâb-ı sünnet üzeredir. Esasen, hayatının hiçbir devresinde, ne israfın ve ne de cimriliğin izine rastlamak mümkün. Zira, o tam bir iktisat, kanaat ve bereket üzere yaşadı.
Zaman oldu, açlığa, fakirliğe kanaat getirdi; ama, kimseye el açmadı, yüzsuyu dökmedi, kimseden yardım dilemedi, kimsenin minneti altına girmedi: Kasten ve bilerek ne zekât aldı kimseden, ne de sadâka… Bu “istiğna” düstûru ve “nâsın hediyelerini mukabilsiz kabul etmeme” prensibi, hayatının başından sonuna kadar kesintisiz devam etti. Zaten, o “yemek için yaşamıyor; belki yaşamak için yiyor”du. Onun bütün hayatı, yine kendi ifadesi olan “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” gerçeğiyle, tam bir uyum içinde sürüp gitti.
En büyük kuvvet kaynağı olarak kabul ettiği “hakikî ihlâs”ın gereği olarak, fikrinde olduğu gibi, hayatında da tam bir minnetsizlik hali tahakkuk etti. Hasılı, sünnet üzere yaşamak, onun yegâne hayat düsturu oldu.
Evet, temel özellikleri itibariyle, yaşayış tarzı böyledir. Yalnız, kendisinin mâruz kaldığı birtakım özel ve mücbir şartlar sebebiyle, yemesinde ve içmesinde alışılmışın dışında gibi gözüken kendine has birtakım alışkanlıkların varlığından da söz etmek mümkün. Ki, bunların da sünnete aykırılık arz eden herhangi bir yönü yoktur.
Bu mukaddemeden sonra, geçelim Üstad Bediüzzaman’ın yeme-içme alışkanlığına dair meselenin detaylarına…
Yiyecek-içecek listesi
Konu hakkında, uzun zamandan beri araştıra araştıra birtakım bilgilere sahip olduk. Ayrıca yaptığımız bir özel dosya çalışması esnasında, yeni yeni karşılaştığımız, yahut yeni farkına vardığımız daha başka bilgilere de ulaşma imkânımız oldu.
Buna göre, aktaracaklarımızın bir kısmını canlı şahitlerden bizzat dinleyip tesbit ettiklerimiz teşkil ederken, önemli bir diğer kısmını ise, Risâle-i Nur Külliyatı, Bediüzzaman Said Nursî ile ilgili biyografik çalışmalar ve Son Şahitler isimli seri kitaplardan yaptığımız muhtelif iktibaslardan müteşekkil olacak.
Ayrıca, şu noktayı da hatırlatalım ki, Üstad Bediüzzaman’ın yeme ve içme tarzına dair mâlûmat aktaran bütün kaynaklar, birbirini aynen teyid, te’kit, tasdik ediyor.
* * *
Muhtelif kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, hayatının çeşitli safhalarında Üstad Bediüzzaman’ın yiyecek ve içecekler listesine dahil olmuş İlâhî nimetlerin mühim bir kısmı şunlardır: Çorba, bulgur, pirinç, sade ekmek, yoğurt, peynir, yumurta, tereyağı, bal, kabak tatlısı, hurma, incir, üzüm, kuru üzüm, kayısı kurusu, üryani erik (hoşafı), limon, limon tuzu, elma, çay (daha çok limonlu), su (genellikle soğuk ve buzlu)…
İşte, yazı dizisi boyunca, şu nimetlerin zikredildiği eserlerden iktibaslar yaparak, bunların hayatında ne sûretle yer aldığını delil ve yorumlarıyla birlikte aktarmak arzusundayız.