"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sultan Abdülaziz devri

M. Latif SALİHOĞLU
13 Ocak 2012, Cuma
Büyük kardeş Sultan Abdülmecid'in 25 Haziran 1861'de vefat etmesi üzerine, Osmanlı tahtına Sultan Abdülaziz Han geçti.

Osmanlı Padişahlarının 32'ncisi olan Sultan Abdülaziz, garip bir tevâfuk eseri olarak, tahta geçtiğinde 32 yaşının içinde bulunuyordu.
Yine bir tevâfuk eseri olarak, katledildiği tarihin Miladî gün (4), ay (6. ay: Haziran) ve yıl (1876) rakamlarının toplamı 32'dir. (4+6+1+8+7+6=32)
Hicrî takvime göre ise, vefat tarihindeki (11.5.1293) rakamların toplamı bir tek farkla 31 eder.
* * *
Sultan II. Mahmud'un oğlu olan Sultan Abdülaziz'in annesi, büyük hayrât sahibi Pertevniyal Valide Sultandır.
Osmanlı tarihinde birçok ilklere imza atan Sultan Abdülaziz'in en ziyade dikkat çeken özelliklerinden bazıları şunlardır:
* Ceddi Yavuz Sultan Selim'in 1517'deki Mısır seferinden sonra Mısır'ı ziyaret eden ilk ve tek Osmanlı padişahıdır.
* Osmanlı Sultanları arasında Avrupa seyahatinde bulunan ilk ve tek padişahtır.
* Güreş sporuna olan düşkünlükte ve hasseten pehlivanlıkta en önde gelen Osmanlı Sultanıdır.
* Askerî darbe ile devrildikten sonra hapsedilen ve "intihar süsü" verilerek katledilen yegâne Osmanlı Sultanıdır.
On beş yıllık (1861–76) Sultan Abdülaziz devrinin belli başlı faaliyet ve icraatleri arasında da şu hususlar zikredilebilir:
* 1861'de ilk kazı çalışmalarına başlanan 163 kilometre uzunluğundaki Suveyş Kanalı, 1869'da tamamlanarak hizmete girdi.
* Daha evvel askeriyeye bağlı olarak kurulan İtfaiye Teşkilâtı, 1868'de Belediyeye (Şehremaneti) bağlı bir teşkilâta dönüştürülerek yeniden tanzim edildi.
* Girit gailesi, Karadağ sorunu ile Bulgar isyanları, bu dönemin en sancılı, en buhranlı hadiseleri arasında yer alır.
* Asker üniformaları yeniden hazırlandı.
* İlk kez olmak üzere posta pulu kullanılmaya başlandı.
* Sahillerde birçok deniz feneri inşâ edildi.
* 1856'da İngiliz sermayesi ile kurulan "Ottoman Bank" 1863'te Osmanlı–Fransız müşterek ortaklığına devredilerek "Bank–ı Osmanî–i Şahane" ismini aldı. (Bilâhare Osmanlı Bankası adını alan bu kuruluş, 2001'de Garanti Bankası'na katılmasıyla tarihe karışmış oldu.)
* Günümüzdeki Sayıştay ve Danıştay seviyesinde yeni teşkilâtlar kuruldu.
* Lise (idadi) ve lise seviyesinde sanayi okullarının açılmasına hız verildi.
* Orman, madencilik ve tıp sahasında hizmet verecek yüksek tahsil mektepleri açıldı.
* Talebe–i ulûm denilen medrese talebeleri nümâyişlerde bulundu. (10 Mayıs 1876. Yani: 30 Mayıs darbesinden 20 gün evvel. Hatırlatma: 27 Mayıs 1960 darbesinden önce de benzer vak'alar yaşandı.)
* Dış seyahatlerin bir neticesi olarak, bazı yabancı ülkelerin (Fransa, Avusturya, İran gibi) devlet, ya da hükümet başkanlarının İstanbul'u ziyaret etmeleri sağlandı.
Şimdi de, bu dönemin mühim bazı icraatlarını etraflıca nazara vermeye çalışalım.

Şûrâ–yı Devletin kuruluşu

Bugünkü Danıştay'ın başlangıcı, 1868'de teşkil olunan Şûrâ–yı Devletin kuruluşuna dayandırılır.
Bu iki kuruluş, birbirinin tıpkısının aynısı değildir. Ancak, birbirinden tamamen farklı da değildir.
Bu müessese, zaman içinde statüleri ve görmüş olduğu hizmetleri itibariyle kısmî değişikliğe uğrayarak günümüze kadar gelmiş.
Şimdi biz bu hadisenin tarih sahnesine çıkış hikâyesine kısaca bir nazar gezdirelim.
* * *
Demokrasi (meşrûtiyet) tarihimizde atılan ilk ciddî adımlardan biri de, hiç şüphesiz 10 Mayıs 1868 tarihinde atıldı.
Devrin Sadrâzamı meşhûr Âli Paşa da, tıpkı selefi Reşid Paşa gibi, giderek ehemmiyet kazanan bu Şûrâ/Meclis sisteminin yerleşmesi için, büyük gayret gösteren şahsiyetlerden biridir.
Sultan Abdülaziz ise, bu ilk olma özelliğine sahip parlamenter sistemi (İptida Meclis–i Mebûsan) bir cihette hoş karşılayıp tasvip etti. Fakat, ne yazık ki bu toleransı onun hayatına mal oldu.
Diktatör ruhlu ve aynı zamanda Serasker (Genelkurmay Başkanı) olan Hüseyin Avni Paşa, Padişah ile birlikte bu taptaze demokrasi filizini de kesip biçti. Önce darbe yaptı; ardından, devirdiği Halife Sultan'ı—intihar süsü vererek—katletti.
Böylelikle, demokrasi yolunda atılmış çok önemli bir adım, kan, darbe ve cinayetle lekedar edildi.
* * *
Sultan Abdülaziz’in, Avrupa seyahati esnasında gördüğü demokratik idarelerin işleyiş biçimi ve bilhassa Londra’da ziyaret ettiği Avam Kamarası’ndaki müzakere tarzları, onu ziyadesiyle etkiler.
Avrupa seyahatinden sonra, Sultan’ın üzerinde hasıl olan müsbet tesirlerin farkına varan Sadrazam Ali Paşa, bu fırsatı değerlendirerek bir “Şûray–ı Devlet” nizâmnâmesi hazırlatıp Padişaha takdim eder.
Bu nizâmnâmeye göre, Şûray–ı Devlet şu şekilde tarif ediliyor: "Bu büyük şûrâ, müslim ve gayr–ı müslim tefrik edilmeksizin, devlete bağlı bütün vilâyetlerden ve onların 'İdare Meclisi'nce seçilecek azalardan müteşekkildir."
Bugünkü milletvekili mânâsında olarak ilk defa “meb’us” ismi verilen bu üyeler, iki yılda bir seçilecekler.
Nizâmnâmeye göre, ayrıca kuvvetlerin tek elde (vahdet–i kuvâ) toplanması yerine, kuvvetler ayrılığı (tefrîk–i kuvâ) esâs kabul ediliyor.
Padişahın bile selâhiyetlerini daraltan bu nizâmnâmeye göre, bütçenin tanzimi de yine meclise/şûraya aittir.
Bu ilk demokrasi hareketini benimseyen Abdülaziz, konuya verdiği ehemmiyeti şu sözleriyle te’yid eder: “Her kim olursa olsun, hangi millete mensup bulunursa bulunsun, bütün erbâb–ı iktidarın Şûray–ı Devlete dâhil olmasını isterim. Bu Meclis Suriyelilerin, Bulgarların, Boşnakların, velhasıl tekmil anâsırın erbâb–ı iktidarı için müşterek bir merkez olmalı ve bu erbâb–ı iktidar Vükelâya (Bakanlara) yardım etmelidir.”

Meclis  toplanıyor
Bâb–ı Âli’deki hükümet merkezine doğru, muhtelif vilâyetlerden gelen seçilmiş, tensîb edilmiş meb’uslar (vekiller), yola çıkarlarken, halkın heyecanla tezahürat yaptığından ve Osmanlı’ya bağlı bütün milletlerin memnuniyet verici hallerini izhâr ettiğinden bahseden kaynaklar, nihayet bu mutlu güne, 10 Mayıs 1868 tarihinde yapılan bir büyük merasimle gelindiğini kaydediyor.
Meclisin açılışında bir nutuk irad eden Sultan Abdülaziz, sarf ettiği şu sözleriyle de, bu teşkilâtın “kuvvetler ayrılığı” prensibine dayandığını kesin ve net bir şekilde ifâde eder: “Bu teşkilât–ı cedide, kuvve–i icrâiyenin; kuvve–i adliye, kuvve–i diniyye ve kuvve–i teşriîyeden tefriki esâsına müstenittir.”
Her bir teşkilâtın, aynı zamanda kendi esâs ve usûlleri istikametinde bağımsız olduğunu da ilân eden Sultan Abdülaziz, aslında meşrutî idareye geçişin kapılarını kendince aralamaya çalışıyordu.
Bu ilk “Şûray–ı devlet” ideal mânâda bir ‘Millet Meclisi’ sayılmasa da, bundan yaklaşık bir buçuk asır kadar evvel böyle bir demokrasi hâdisesinin vuku bulması, devrin şartlarında fevkalâde ehemmiyetlidir.
Bu meşrû ve mühim teşebbüsü, yabancı bir tarihçinin tabiriyle “İbtidaî bir meclis–i meb’usan” şeklinde vasıflandırmak her halde daha doğru olur.

Okunma Sayısı: 2978
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sezai Mumcu

    13.1.2012 00:00:00

    Risale-i Nurlara isaret eden 33 Kur’an ayeti hakkindaki Birinci Şua’da
    29. ayetin tefsirinde
    (... Aziz-ül Hamid kelimeleri ile bu asra, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid devirlerine îma eder...) der.

    Kur’an’in ŞEHİT Sultan Abülaziz ve Veli Sultan Abdülhamid devirlerini ima etmesi baslibasina SÜBHANALLAH diyerek hayret edilmesi gereken fevkalade bir olay degil mi?.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı