Yeni nesil pek bilmez, tanımaz İzmirli İsmail Hakkı Hocayı. Eşref Edib’in Tarihçe-i Hayat’taki Tahliller bölümünde şöyle bir ifadesi var:
Üstad’la (Bediüzzaman’la) tanışmamız kırk seneyi geçti. O zamanlar (1908’ler) hemen her gün idârehâneye (gazete merkezine) gelir; Âkifler, Nâimler, Feridler, İzmirliler’le birlikte saatlerce tatlı tatlı musâhabelerde bulunurduk.
İşte bugünkü yazı konumuz, bu ifadede ismi “İzmirli” diye geçen İsmail Hakkı İzmirli’dir. Çünkü, bugün onun vefât yıl dönümüdür: Bu muhterem zât, 31 Ocak 1946’da Ankara’da Hakk’ın rahmetine kavuştu.
Şimdi, o zâtı biraz daha yakından tanımaya çalışalım.
*
İsmail Hakkı Bey, 1868’de İzmir’de doğdu. Babası, yüzbaşı İzmirli Hasan Beydir. Temel eğitimini İzmir’de tamamladıktan sonra, İstanbul’a gelerek medrese tahsiline başladı. Arapça ve Farsça’yı ders verebilecek kadar öğrendi.
Bu arada, Sultan Abdülhamid’in de bağlı olduğu Şâzelî Tarikatı’na girdi ve buradan icazet aldı. Bir müddet İzmir’e giderek burada Farsça muallimliği yaptı. Ayrıca, Ahmed Âsım isimli bir zattan 10 yıl kadar tasavvuf dersleri aldı.
İzmir’den tekrar İstanbul’a geldi ve 1892’de yeni açılan “Darü’l-Muallim-i Aliye”ye (Yüksek Öğretmen Okulu) girdi. Aynı zamanda Şakir Efendi’nin Yavuzselim Camii’ndeki derslerine devam etti ve buradan da Hadis icazeti aldı.
1894’te Darü’l-Muallim’i birincilikle bitirdi. Hemen ardından Mercan Lisesi’nde din, tarih ve ahlâk bilgisi öğretmeni olarak ders vermeye başladı.
*
İzmirli Hakkı Bey, 1908’de Meşrûtiyet’in ilânı ile çıkmaya başlayan Sırat-ı Müstakim mecmuasının yayın heyetine katıldı. Bilâhare, ismi Sebilürreşad olarak değişen bu mecmuanın sahibi ve başyazarı Eşref Edip Beydir. Yazar kadrosu içinde yer alan diğer bazı isimler ise şöyledir: Bediüzzaman Molla Said, Mehmed Âkif, Babanzâde Ahmed Naim...
Burada ismi geçen Üstad Bediüzzaman, Mehmet Âkif ve İzmirli İsmail Hakkı Bey, aynı zamanda 1918’de kadrosu teşkil edilen Darü’l-Hikmet’il-İslâmiyenin (Yüksek İslâm Akademisi) de aslî âzâlarıdır.
İsmail Hakkı Beyin Sebilürreşâd’da çıkan yazı ve makaleleri, daha ziyade aktüel tartışmalar ve cevap bekleyen konulara dairdir. Hocalığı yanı sıra, birçok eğitim kurumunda idarecilik de yapan İzmirli, aynı zamanda pek çok esere imza attı.
Aynı tarz hizmetini—Osmanlı’daki kadar olmamakla beraber—Cumhuriyet döneminde de devam ettirdi. Bu çerçevede olmak üzere, 1932 ve 1937’de yapılan Tarih Kongrelerine iştirak etti, hazırlamış olduğu tebliğleri sundu. Ne var ki, tebliğleri pek dikkate alınmadı. Zira, yeni zihniyetle tam bir uyum içinde değildi. Olması da beklenemezdi.
1935’te Ordinaryus Profesör olarak emekliye ayrılan İzmirli Hoca, 3700 ciltlik kütüphanesi ve henüz basılmamış eserlerini Süleymaniye Kütüphanesi’ne vakfetti.
GÖZLEM: AFRİKA’DA MAHALLE MEDRESELERİ
Batı Afrika’nın şehir merkezleri gibi, fırsat buldukça fakir ve yoksul mahallelerini de geziyoruz. Bu arada dikkatimizi çeken manzaraları resmetmeye çalışıyoruz.

Bir önceki yazımızda, açık alandaki mescidlerden söz etmiştik. Bugün de, açık alandaki Kur’ân Kurslarının durumunu yansıtmaya çalışalım.
Şehir merkezinden biraz uzakça bir mahalledeyiz. Yürüdüğümüz sokakta her şeyi bir arada görmek mümkün: Barakadan iptidaî evler, derme-çatma işyerleri, yol kenarındaki satış tezgâhları, yemek pişiren ilkel ocaklar, civcivli tavuklar, çocuklar, bebekler ve nihayet Kur’ân dersini gören talebeler.

Elli metre kadar uzaktan seslerini duyarak yanlarına vardık. Kaldırım gibi bir yer. Gölgelik olması için branda çekilmiş. Altında 40-50 kadar çocuk. Sığmayan küçükler yol kenarında. Başlarında genç bir hoca. Koro halinde kısa sûreleri ve bazı duâları okuyorlar. Hoca söylüyor, çocuklar tekrar ediyorlar. Sesler mahallede yankılanıyor.
Gelip geçenler hiç yadırgamıyor. Aynı sokakta Hıristiyanlar da var. Ama, herkes birbirini olduğu gibi kabullenmiş durumda. Hürriyetin, demokrasinin bir nevi tezâhürünü görüyoruz. İnşallah kısa sürede neşv û nemâ bulur.