Yassıada'ya götürülen 600 kadar DP'li mâsumun aileleri (görüşçüler), belli bir sürenin ardından nihayet ziyaret imkânını bulabildiler.
Görüşçülerin ilk kez ziyarete geldikleri gün, Bandırma'dan kaldırılan savaş uçaklarını adaların üzerinden uçurttular, hatta gözdağı vermek için, 400 metre mesafedeki Hayırsızada'yı da bombaladılar.
Tam bir çılgınlık hali. Orduda ast–üst dengesi de bozulmuş, her komutan aklına estiği gibi hareket eder bir hale gelmişti.
Son sözler, son bakışlar
Yassıada’da yapılan duruşmaların sona ermesiyle birlikte, bütün dikkatler verilecek cezalara odaklandı.
Mazlûm maznunlar, bir yıl müddetle çekmiş oldukları eziyetlerin neticesinde, bitkin ve perişan bir vaziyette iken, şimdi de cezalarının infaz edileceği günü beklemeye koyuldular.
Yassıada cehenneminde diğer mazlûmlarla aynı sıkıntılara mâruz kalan “Han Duvarları” şairi Faruk Nafiz Çamlıbel’in, orada yaşadıklarını “Zindan Duvarları” isimli eserinde şu sözlerle mısralaştırdığını görüyoruz:
Gece zindanda Yusuflar sıralanmış yatıyor
Yüzlerinden okudum sapsarı rüyâlarını
Kimi sehpada görür kendini çarmıhta kimi
Ve ararlar yine zindandaki dünyalarını
Zindandan sehpaya doğru giden bu kahramanların son duruşları, son bakışları gibi, son sözleri de şâyân–ı hayret ve takdirdir.
İzzetlerinden, vakarlarından zerrece taviz vermediler. Yiğitçe durdular ve ölüme de merdane bakarak gittiler.
Üç şehitten merhum Hasan Polatkan'ı hemen hiç konuşturmadılar, hatta onun 170 sayfayı aşan müdafaasını dahi yok saydılar. Onca feryâdına karşılık ise, ‘Kısa kes, otur yerine!’ azarıyla mukabele ettiler. (Polatkan'ın savunması, Rasim Ekşi tarafından kitaplaştırıldı.)
Zorlu'nun son sözleri
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, abdest alarak idam sehpasına doğru yürüdü.
Bu arada, bir mektup yazmak ve son sözlerini kâğıda dökmek istedi. Elleri kelepçeli olduğundan rahat yazamıyordu. Her nasılsa birileri merhamete geldi ve kelepçeyi çözdüler.
İşte, ölüm sehpasına doğru giderken, Zorlu'nun kaleminden dökülen sön sözleri:
“Sevgili Anneciğim, Emelciğim (Hanımı) ve Abiciğim,
“Şimdi, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin.
Sizlerin de sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir.
“Bir ve beraber olun. Allahın takdiratı böyleymiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim.
“Anne, sevdiklerimi muhafaza edin ve Allahın inayetiyle onların huzurunu temin edin.
“Hepinizi Allaha emanet eder, tekrar üzülmemenizi ve hayatta berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim. Allah memleketi korusun.”
Menderes'in son mektubu
Şimdi de, Başvekil Adnan Menderes’in idam edilmeden önce zâlim cuntacılara hitaben yazmış olduğu mektubunu okuyalım:
"Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki: Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir.
"İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silâhların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?
"Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen duâm sizlerle beraberdir."
Adnan Menderes’in son sözleri, duyan okuyan her vicdan sahibini derinden etkilemeye devam ediyor.
Dine hizmetin cezası
Mahkeme Başkanı Salim Başol, bir gün duruşma salonuna şöyle bir baktı salona ve Menderes'e dönerek, şunu söyledi: “'Evet, evet Menderes! Sen dinî an'aneleri ayağa kaldırmaya çalıştın. Haydi, şimdi gelip o hizmet ettiğin kimseler seni kurtarsın bakalım."
"İslâm kahramanı" Menderes ise, Başol'a şu karşılığı verdi: "Başkan, başkan! inşaallah dediğiniz doğru ise, yani din–i mübine hizmet etmişsem, ne mutlu bana."
Ağaoğlu susturuldu
Azerî asıllı DP'li Samet Ağaoğlu, Yassıada duruşmaları esnasında, bir gün mahkeme başkanı Salim Başol'un hukuk dışı muhâkeme tarzını tenkit eder. Sıkışan Başkan Başol, hiddet ve öfke içinde Ağaoğlu'na şu karşılığı verir: "Sus! Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!"
Kore kahramanı
"Kore kahramanı" olarak bilinen Tahsin Paşa da Yassıada'daki tutuklular arasında bulunuyordu. Genç bir üsteğmen olan oğlu ise, darbecilerin yanında yer almıştı.
Oğlunun bu vaziyeti, iki de bir nazara veriliyordu. Bu durum, haliyle paşayı kahrediyordu. Derdine ikinci bir dert katıyordu.
Gülmek de yasak
Yassıada'da tebessüm etmek de yasaktı. Zira tebessüm, bir alay, bir hiçe sayış edası şeklinde görülüyordu. Derhal ikaz geliyordu.
Kaldı ki, traji–komik durumlar dışında, zaten orada kimsenin gülecek hali yoktu.
(Devamı var)