"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İçtimaî doğum sancıları

M. Latif SALİHOĞLU
06 Aralık 2024, Cuma
Anayurt, yahut anavatan, beşer âleminde çok yüksek değer atfedilen yer, diyâr, mahal, mekân, memleket mânasına gelir.

Baba ocağı, genellikle yaşanılan ev, bark, mesken, mülkiyet gibi mânaları ihtiva ederken, anavatan ise, çok daha geniş coğrafyayı hatıra getiriyor.

Buna göre, “ana” ile başlayan yurt ve mekânlar daha geniş ve daha yüksek bir değeri ifade ediyor.

“Ana”nın en büyük özelliği ise, onun doğurganlık vasfında gizli. Doğum hadisesi ise, önü sancılı, ardı ise şefkatlidir. Sancı, aynı zamanda yeni bir doğumun müjdesidir. Sancı nöbetlerinin sıklaşıp şiddetlenmesi, doğumun da yakınlaştığını haber verir.

★★★

Annelerin doğum sancısı, nasıl bir hayatın başlangıcına vesile oluyorsa, bilâ teşbih, dünya coğrafyası üzerindeki sancılanmalar da yeni bir doğuşun habercisi hükmüne geçiyor.

Meselâ, Anadolu Selçuklu Devletinin şiddetlenen sancısı, bir süre sonra ortaya  beyliklerin çıkmasına vesile oldu. Onların içinden bir tanesi olan Osmanlı Beyliği, kısa süre içinde serpilip boy vererek selefinin yerini aldı. 

Koca bir çınar gibi etrafa dal budak salan Osmanlı Devleti de, altı asır sonra yine şiddetli sancılarla yeni bir doğuşun sinyallerini verdi. Mutlakiyetle yönetilen Osmanlı, önce tanzimat, ardından meşrutiyet ve hürriyet hareketleriyle tanış oldu. Nihayet, iç ve dış baskılardan gelen sancıların zirveye çıkmasıyla, tam olgunlaşmamış bir cumhuriyet idaresinin doğumunu netice verdi.

★★★

Dünya genelindeki cumhuriyetler, esas itibariyle hürriyet ve demokrasiye hamiledir. Aksi halde kısır kalır. 

Ne yazık ki, bizdeki cumhuriyet rejimi, çeyrek asır boyunca hem kısır, hem nâkıs kaldı. Ne hürriyetin, ne de demokrasinin doğumuna bir türlü izin vermedi. 

Ama şu bir realitedir ki: Cumhuriyet Türkiye’si ya demokrasiye geçecekti, ya da içten içe çürümeye yüz tutacaktı. 

Neyse ki, çalkantılı da olsa 1950’de demokrasiye kısmen geçiş yapıldı. Tam olarak demokrasiye geçilemediğinin en açık göstergesi, demokrasinin canına kast eden 1960-80 darbesi ile 1971 muhtırasıdır. Bu ihanetler yüzünden, bizdeki demokrasi henüz toparlanıp da kendine tam gelebilmiş değil. Zira, darbelerin etkisi ve kanunî tasarrufları büyük ölçüde hâlen de devam ediyor. 

Şahıs merkezli siyasetlerde de bir nevi diktatörlük hali mevcut olduğundan, darbe tasarruflarına hürriyet ve demokrasi gözlüğüyle bakılamıyor, hatta o zaviyeden bakılmak bile istenmiyor. 

Demek, bizdeki demokrasi henüz sıhhatine kavuşamamış bir durumda iken, hürriyetin doğum tarihi ise, hâlâ belirsizliğini koruyor. Ama, hiç kaçarı yok, günün birinde hakiki hürriyetin doğumu da inşallah müyesser olacak.

★★★

Evet, şeklen de olsa bir cumhuriyetimiz var. Osmanlı’nın yüz yıllık borcunun (Düyûn-u Umumiye) son taksidi 1954’te ödendiğine göre, demek ki, Cumhuriyet, Osmanlı’nın varisi ve mirasçısıdır.

Normal şartlarda Cumhuriyet’in ikiz çocukları, hürriyet ve demokrasidir. Peşpeşe doğmaları gerekiyor. Ne var ki, bizdeki bu doğumlar, Osmanlı’da, Cumhuriyet döneminde de normal şekilde tahakkuk etmedi.

Osmanlı’da, adına meşrutiyet denilen demokrasinin kabulu 1876’da gerçekleşmesine rağmen, iki sene sonra bir bahane ile rafa kaldırıldı ve 30 yıl boyunca rafta bekletildi. 1908’de, nazenin meşrutiyet, ancak hürriyetin ilânıyla birlikte tekrar çalıştırılmaya başlandı. Bu da gösteriyor ki, hürriyet ile meşrutiyet, birbirinin ikiz kardeşi gibidir. Biri olmadan diğerinin de cemâli tam olarak temaşa edilemiyor. Bir başına kaldıklarında, boynu bükük halde duruyor.

Evvel-âhir dilek ve duamız şudur: İdeal bir yönetim tarzı olan cumhuriyet devam etsin. Cumhuriyete değer katan demokrasi bir an önce sağlığına kavuşsun. Ve, hasretle beklediğimiz hürriyet, nefes darlığı çeken fikrî ve içtimaî hayatımıza teşrif edip bir güzel teneffüs ettirsin inşallah.

Okunma Sayısı: 1982
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Arda Yıldız

    7.12.2024 12:07:39

    Latif hocamızdan biraz da, neden güken cemaati ile aynı safta yer alıyormuş algısı verilmemesi gerektiğine dair yazılar bekliyoruz. Muhalif olmak gülencilerle kol kola olmak anlamına gelmediğini anlatsın istiyoruz. Teşekkür ederim.

  • Said Bey

    7.12.2024 01:24:55

    Ömer Kardeş. Yazarımızın ne zaman hangi konuda neler yazacağına rahmet Mehmet Kutlular ağabey karışmamış iken sizin böyle açık bir platformda yazarımıza "onu yazma bunu yaz" gibi direktifler vermeniz hadsizliktir. Lütfen haddinizi biliniz! Yazarımızın arşivi açıktır Gizlisi saklısı yoktur. Kendisinin de ifade ettiği gibi önceliğimiz siyaset değildir. Nur Talebesi ister tarihçi olsun ister başka bir branşta olsun fark etmez siyaset üçüncü dördüncü sırada gelir. Yazarımızın Asıl dava konusu seri yazılarını okuyunuz.

  • Ömer

    7.12.2024 00:04:47

    Risale-i Nur bir bütün değilmidir?Böyle bir değer varken bugünü rahatlıkla değerlendirebilir, bizlerde okuyucu olarak tahlil edebiliriz.

  • Mehmet Türeli

    6.12.2024 22:23:21

    "Bir gazeteci tarafından ABD Başkanlarından Obama ve Bush'a benzetilmesine kızarak şunu söyledi: "Beni illa birine benzetecekseniz, Fatih Sultan Mehmed'e ve Mustafa Kemal Atatürk'e benzetin." Acaba, bu ifadede ürpertici, dehşet verici bir tenakuz yok mudur? Zira, birinci şahsiyet Ayasofya'yı Camiye çevirerek ibadete açtı; diğer şahıs ise, aynı mâbedi müzeye çevirerek ibadete kapattı." Latif abinin 2015 tarihli yazısında hepsi de ilginç de en ilginci burada yayınlamak istedim.

  • Latif Salihoğlu

    6.12.2024 20:38:42

    Ömer Beye: Muhterem, 2015'teki örnek, yüzlerce örnekten biridir. Kaldı ki, orada da durmuş değiliz. O tarihten bugüne Yeni Asya internet arşivinde aynı tarzda yine yüzlerce yazı bulabilirsiniz. Arşive bakmanızı tavsiye ederim. Bütün arşivi burada listelememize imkân yok. Ya da, aradığınız konuyu belirtin, hemen bulup size göndereyim. Şunu de ekleyelim: Yaklaşık kırk senedir kamu hizmeti olarak yaptığımız gibi, demokrasinin vazgeçilmezi olan seçimler yaklaştığında, özellikle seçim kampanyaları devam ettiğinde, gereken her şeyi yazıyoruz, aynı ölçüler istikametinde yazmaya inşallah devam ederiz. Ama, seçim olmadığı zamanlarda her gün siyaset yazmak gına getirir. Kaldı ki, günlük "Ankara Kulisi" tarzında yazmak gibi bir vazifemiz de yok. Hem bıranşımız tarih. Hem, Risale-i Nur'da "siyaset" katiyetle birinci mesele olmamış ve hiçbir zaman da olmaz. Konjonktürel olarak genellikle üçüncü, dördüncü, beşinci... mesele olarak kalmıştır.

  • Ömer

    6.12.2024 17:41:53

    Sayın yazarımız 11 temmuz 2015- 2024 Aralık ayına gelene kadar ve yapılanları şimdi yazsanızda tahlil etsek okuyucu olarak.

  • HASAN DOĞAN

    6.12.2024 16:45:33

    Osman yıldırım ağabeyimi tebrik ediyorum...

  • HASAN DOĞAN

    6.12.2024 16:06:01

    mustafa said bey tabii ki seçimler olacak lakin seçimi kazanan da keyfine göre hareket etmemeli ki çoğulcu demokrasi olsun.

  • Latif Salihoğlu

    6.12.2024 15:54:51

    Necati Beye: AKP'nin 23 yıllık iktidarındaki hata ve çelişkilere dair yazmış olduğumuz yüzlerce yazıdan sadece bir tanesinin tarih ve link adresini burada takdim ediyorum... Ta ki, aziz okuyucularımız "Nedense sayın yazar, çok yakın tarihi ve de AKP'nin 23 yıllık iktidarını es geçiyor" şeklindeki eleştirinin yerinde olup olmadığına daha rahat karar verebilsin. Lütfen arşive girin, bakın, okuyun ve ona göre karar verin... Söz konusu "Çelişkiler yumağı" başlıklı yazının tarihi 11 Temmuz 2015. Link adresi de şudur: https://www.yeniasya.com.tr/m-latif-salihoglu/celiskiler-yumagi_346306

  • Ömer

    6.12.2024 14:13:01

    Sayın yazarımız hala bugüne gelemedik. Son çeyrekte neler oldu onuda yazsanız. Okuyucuda herzaman olduğu gibi tahkik ve tahlil etsin.

  • Osman Yıldırım

    6.12.2024 14:01:24

    Evet hürriyet ve demokrasi gelecek ancak toplumun safderunluğu ve dindarlık perdesi altında diktatörlere duyulan muhabbet hli buna ciddi engel olmaktadır. Yani dindar birini başta tutacağım diye baskı ve zulümler alkıslanıyirsayorsa oraya demokrasi ve hürriyet gelmez. Son olarak hürriyet ve demokrasi konusunda hassasiyet gösterenler diktatörlerin söylemiyle hareket edip işlenen zulüm ve kanunsuzluklar karşısında suskun kalmak veya zulümden yana tavır konularak hürriyet ve demokrasiye kavuşamaz. Hem dikta rejimine karşı olduğunuzu iddia edeceksiniz hemde diktacıların söylemiyle hareket edeceksiniz bu durum bizi hürriyet ve demokrasiye kavuşturmaz aksine diktatörleri güçlendirir ve beklenen güzel günlere kavuşmak hayal olur. Tek çare hep birlikte diktatörlere ve diktatörlerin uygulamalarına karşı durmaktır.

  • Mustafa Said Kara

    6.12.2024 13:34:35

    Ülkede diktatörlük var, tek adamlık var diyorsunuz. Ama ülke her 5 yılda bir seçime gidiyor. Seçimle iş başına gelenlere karşı bu söylem demokrasinin özüne ters değil mi? O zaman seçim yapılmasın nı? Demokratlar iktidarı ellerine alsınlar ve hiç seçim olmasın mı? Demokrasiye göre halk isterse komünistleri dahi seçebilir. Ve bu diktatörlük olmaz. O zaman biz neden demokrasiyi savunuyoruz?

  • HASAN DOĞAN

    6.12.2024 11:07:08

    Neticede 24 Temmuz 1908'de 2. meşrutiyet ilan edildi.Ne var ki bunu gören İngilizler; bu durum yakında tüm islam devletlerini intibaha getirip onların sömürge oyunlarını hepten yok edeceği için 31 mart 1908'de bir tertip ile dinde hassas ve muhakeme i akliyeden noksan ve üstadın tabiri ile sağını solundan ayıramayanların katıldığı gösteriler tertiplediler ve kargaşa çıkartıp isyan hareketlerini meydana getirdiler.O hadiseye Üstad'ı da karıştırmak istediler tıpkı birilerinin 15 20 Temmuzdaki karanlık ve meş'um kalkışmaya güya tarafmış gibi Yeni Asya'yı da karıştırmak istedikleri gibi.Ama o gün tutmadı Üstad Divan ı Harbde yargılanıp beraat ettiği gibi bugün de Yeni Asya'nın haklılığı gün gibi ortadadır.O gün Üstad nasıl istibdada karşı dik durdu ise bugünde Yeni Asya her türlü zorbalık ve istibdada dik durmalıdır.

  • HASAN DOĞAN

    6.12.2024 10:57:23

    1876'da 1.meşrutiyet ilan edildikten yaklaşık 1 yıl sonra İngilizler Rusları tahrik ile 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı olan meşhur 93 harbini çıkartınca 2.Abdulhamid de meclisi lağv etti ve anayasayı askıya alıp tekrar mutlakiyet rejimine geçti.O dönemden ta 1908 yılı 24 temmuzda 2.meşrutiyet ilan edilene kadar da tam bir istibdat ve istihbarat ve jurnal idaresi tatbik edildi.İşte Üstad kasım 1907 tarihinde İstanbul'a gelip hürriyet ve meşrutiyet lehinde gerek konuşmalar ve gerekse çeşitli gazetelerde yayınladığı makaleler ile kamuoyunu hürriyete ve meşrutiyete hazırladı.Padişah ile de görüşmek isteyip memleketinde maarif için bir medrese teşkili istedi ancak mudahaneciler tarafından görüştürülmedi.Padişahtan sus payı olarak da ihsanı şahane verilmek istendi,kabul etmeyince Üsküdar'daki Toptaşı Tımarhanesine kondu.

  • Elvan sağkol

    6.12.2024 09:25:39

    Evvel-âhir dilek ve duamız şudur: İdeal bir yönetim tarzı olan cumhuriyet devam etsin. Cumhuriyete değer katan demokrasi bir an önce sağlığına kavuşsun. Ve, hasretle beklediğimiz hürriyet, nefes darlığı çeken fikrî ve içtimaî hayatımıza teşrif edip bir güzel teneffüs ettirsin inşallah.Tebrik ediyorum Latif Abimi

  • Oğuz Yiğiter

    6.12.2024 07:20:03

    1876-2024 arası bizdeki "Demokratik Cumhuriyet" serencamını özetleyen güzel bir tesbit. Son günlerdeki yeni doğum sancılarının müjdelenen cennet-âsâ baharları netice vermesini diliyorum. Tebrikler, dualar...

  • Necati

    6.12.2024 01:27:03

    Maalesef tek adam sistemini yeniden hortlatan bu iktidar döneminde demokrasi hürriyet ve adaleten çok daha fazla uzaklaştık. Nedense sayın yazar tarihi gelişmeleri yazarken, çok yakın tarihî vede AKP nin 23 yıllık iktidarını es geçiliyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı