10 Ağustos’un Tarihçesi
1543: Estergon Kalesinin fethi. Kanunî Sultan Süleyman kumandasındaki Osmanlı ordusu, Estergon Kalesi'ni fethetti... Kuşatma 29 Temmuz’da başlamıştı. 12 günlük muhasaradan sonra fetih müyesser oldu.
Boğaz'a nâzır Topkapı Sarayı gibi
Zaman zaman "başkent" olma hüviyetini de taşıyan Estergon şehrinin kale bölgesi, tıpkı Topkapı Sarayı mevkii gibi harikulâde bir fizikî güzelliğe sahiptir.
Topkapı Sarayı, nasıl Boğaz'a hakim bir mevkide kurulduysa, Estergon Kalesi de koca Tuna Nehrine yukarıdan bakan sâhildeki bir tepecikte kuruludur.
Bu müstahkem mevki, Osmanlıların eline ilk kez 27 Eylül 1529'daki I. Viyana kuşatması esnasında geçti. Nihaî fetih ise, 1543 Ağustos’unda gerçekleşti.
Yaklaşık 50 yıl Osmanlı idaresinde kalan Estergon, 1595'te tekrar Avusturyalıların eline geçti.
İşte bu tarihten tam on yıl sonra (1605) bir kez daha fethedilen Estergon, tâ 1683 yılına kadar Osmanlının hakimiyetinde kaldı.
1605’teki ikinci büyük fetih hareketinin başında bulunduğu için, Serdar–ı Ekrem Lala Mehmet Paşaya "İkinci Estergon Fatihi" ünvanı verilmiş.
Bu müstahkem kale şehir, 12 Eylül 1683'teki Viyana Bozgunundan sonra yeniden Avusturyalıların eline geçti.
Estergon'un kaybedilmesi üzerine yakılan aşağıdaki şiir, asırlardır mehter marşı havasında acıklı acıklı söylenir durur:
Estergon kalesi su başı durak,
Kemirir içimi bir sinsi firak,
Gönül yar peşinde, yar ondan ırak.
Akma Tuna akma, ben bir dertliyim,
Yar peşinde koşar kara bahtlıyım.
Estergon kalesi su başı kaya,
Kemirir gönlümü aşk denen belâ,
Çektiğimi hoş gör, gel etme cefa.
(Nakarat)
Estergon kalesi su başı hisar,
Baykuşlar çağrışır, bülbüller susar,
Kâfir bayrağını burcuna asar.
Estergon kalesi su başı kale,
Göklere ser çekmiş burçları hele,
Biz böyle kaleyi vermezdik ele.
* * *
1914: Iİki Alman savaş zırhlısı (Göben ve Breslav) Osmanlı bayraklarıyla Boğazlar’dan geçerek Karadeniz’e açıldı.
Daha sonra bir emr-i vâki sonucu Rusya’nın (Sivastopol) limanlarını topa tutan bu gemiler, Osmanlı’yı Dünya Savaşına itmiş ve Osmanlı-Rus çatıþmasını da fiilen baþlatmıþ oldu.
* * *
1915: Çanakkale Savaþında Anafartalar Zaferi.
* * *
1920: Osmanlı ve İslâm dünyası için adeta bir “idam fermanı” niteliği taşıyan Sevr Antlaþması Fransa’nın başkenti Paris’te imzalandı.
Paris yakınlarındaki Sevr (Sèvres) banliyösünde imzalanan anlaşmaya, Osmanlı hükûmeti delegasyonu ile işgalci (İngiltere, Fransa, İtalya) devletlerin temsilcileri katıldı.
Osmanlı heyetinin başında ise, "damat"lıktan başka Osmanlılıkla ve hatta İslâmlıkla ciddî bir alâkası bulunmayan, üstelik hem kukla, hem de Frenkmeşrep bir şahıs olan Sadrâzam Ferit Paşa vardı.
O tarihte fizikî ve hukukî olarak da yürürlüğe konulamayan Sevr Antlaşmasına göre, bugünkü Türkiye toprakları paramparça ediliyordu.
Müslüman Türklere sadece Orta Anadolu'da az bir toprak veriliyor, geri kalan kısımlar işgal güçleri arasında parsel parsel taksim ediliyordu.
Bu arada, Ermenilere Doğu Anadolu Bölgesi peşkeş edilirken, Kürt nüfusu ise kaale bile alınmıyordu.
Sevr'in devamı Lozan oldu
Ne yazık ki, Sevr planı, üç sene sonra Lozan'da tamamlandı. Türkiye, maddeten değil; ancak, mânen paramparça edildi. Gizli Lozan ejderhası, mukaddes değerlerimizin erkânına ilişti; bin yıllık İslâm medeniyetini yıktı ve milyonlarca insanımızın ebedî hayatını mahvetti.
Bediüzzaman Hazretleri, Birinci Şuâ'da tefsir ettiği âyetlerin 28.'si olan Tevbe Sûresi 32. âyetin asrımıza bakan işarî ve remzî mânâsına bakarak hülâsaten şu yorumlarda bulunuyor:
* Avrupa zâlimleri, devlet–i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle, 1324'te (1908) müthiş bir sûikast plânı yaptılar. Onlara karşı Türkiye hamiyetperverleri de, aynı tarihte hürriyeti ilân etmeleriyle o plânı akîm bırakmaya çalıştılar.
* Aynı zalimler, maatteessüf, altı–yedi sene sonra (1914), yine aynı sûikast niyetiyle Harb–i Umumî ile netice almaya çalıştılar.
* Harb–i Umumî neticesinde (1918) ve Sevr Muahedesinde (1920) Kur’ân’ın zararına gayet ağır şeraitle kâfirâne fikirlerini icrâ etmek için yine plânlar yaptılar. Bu plânlarını akîm bırakmak için, bu defa Türk milliyetperverleri yeni hükûmet kurup Cumhuriyeti ilân etmekle mukabeleye çalıştılar.
* Bütün bu herc û merc içinde Kur’ân’ın nurunu muhafazaya çalışanlar içinde Risâle–i Nur Müellifi de Rumî 24’te (1908) ve Resâili’n–Nur’un mukaddematı 34’te (1918) ve Resâili’n–Nur’un nuranî cüzleri (Âyetü'l–Kübrâ gibi) ve fedakâr şakirtleri 54’te (1938) mukabeleye çalışmaları göze çarpıyor.
* Şimdi İslâmlar içinde nur–u Kur’ân’a muhalif hâletlerin ekserîsi o suikastlerin ve Sevr Muahedesi gibi gaddarâne muahedelerin vahim neticeleridir. (Şuâlar, s. 619)
* * *
Yukarıdaki bilgilerden anlıyor ve kanaat getiriyoruz ki, Sevr'in fazlası katmerli bir şekilde Lozan'da karara bağlanmış ve yeni Türkiye bozuk Avrupa'nın muzahrafat çöplüğü haline döndürülmeye çalışılmıştır.
Evet, zalimler Sevr'in rövanşını Lozan'da aldı. Tıpkı, 1915'te geçemedikleri Çanakkale Boğazını 1918'de ellerini kollarını sallayarak geçmeleri gibi. Tıpkı, işgal yıllarında (1918–22) statüsüne dokunamadıkları Ayasofya'yı 1934'ten sonra mâbed olmaktan çıkartılıp içinde çalım yapa yapa dolaşmaları gibi.
* * *
1922: Trenle Bakü’den Tiflis’e geçen Ittihatçı Cemal Paþa, M. Kemal’e yazdıðı mektupta, eski arkadaþını tenkit mahiyetinde þu ifadeleri kullandı: “Enver Bey, kendini Buhara emiri ilân etti...”
* * *
1930: Cumhuriyet gazetesi sahibi ve baþyazarı Yunus Nadi, Halk Fırkası aleyhinde konuþan Fethi Okyar’a cevap vermesini istediði M. Kemal’den gelen cevabî mektubu yayınladı.
* * *
1945: Hiroşima’nın ardından Nagazaki’ye de atom bombasının atılması sonucu, Japonya teslim bayrağını çekti. Böylelikle II. Dünya Savaþı Uzak Şark’ta bugün itibariyle fiilen sona ermiþ oldu. Savaşın hukuken bitiş tarihi ise 2 Eylül 1945. Buna göre, 1 Eylül 1939’da başlayan II. Dünya Savaşı tam altı yıl sürmüş oldu.