İslâm dünyasının büyük bir çoğunluğunu oluşturan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat sadece bir isim, sıfat veya mezhep değil, bütünüyle bir hayat tarzıdır ki, tamamen Kitap ve Sünnete uygun olarak İslâm’ın hayata tatbikidir. İtikadda orta yol, Ehl-i Sünnetin yoludur. Ümmet-i Muhammed’in (asm) ana çizgisi ve itidalidir.
Yüce Allah’ın Kur’ân-ı Kerîmde “Ey Habibim! Biz sizi ifrat ve tefritten uzak istikamet üzere olan vasat, orta bir ümmet yaptık. Ta ki insanlara örnek ve şahit olasınız. İnsanlar istikamet ve orta yolu size uymakla bulsunlar. Siz de Allah’ın hükümlerini uygulamada insanlara şahit olun, peygamber de sizin istikametinize şahit olsun.” (Bakara Sûresi, 2: 143.) buyurur. Bu âyette ifadesini bulan cemaat ve ümmet Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat olmuştur.
Peygamberimiz (asm) bir gün sahabelerini topladı ve toprağa düz bir çizgi çizdi ve bu çizginin üstüne elini koyup, şöyle buyurdu: “İşte bu, Allah’ın yoludur.” Daha sonra o çizginin sağına ve soluna da çizgiler çizdi. “Bunlar da değişik tefrika yollarıdır. Herbirinin başında ona çağıran bir şeytan vardır” buyurdu ve şu âyeti okudu: “İşte benim dosdoğru yolum budur; siz de ona uyun. Başka yollara sapmayın ki fırkalara bölünerek Allah’ın yolundan ayrılmayasınız. Allah’ın emirlerine ve yasaklarına uyasınız ve Rabbinize karşı gelmekten sakınasınız diye Rabbiniz bunları emretti.” (En’âm Sûresi, 6:153.) (İbn Mâce, Mukaddime, 2; Dârimî, Mukaddime, 23; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1:435). Hz. Peygamber (asm) burada dinde sağa sola sapmalara işaret etmiş, doğru yolun ortadaki Ehl-i Sünnet yolu olduğunu belirtmiştir.
İmam Tahâvî, Ehl-i Sünnet yolunu şöyle özetlemektedir: Bu din, ifratla tefritin ortası, teşbihle ta’tilin ortası, cebr ile kaderciliğin ortası, ümitsizlikle aşırı güvenin ortası, korku ile ümidin ortası bir yoldur. İşte dinimiz, zâhiren ve bâtınen budur. Tefrika görüşlerden, merdûd mezheplerden, müşebbihe, mûtezile, cehmiyye, cebriyye, kaderiyye v.s. gibi Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’e muhalefet eden, dalâlete sapan mezheplerin görüşleri Ehl-i Sünnet âlimlerince incelenmiş ve delillere dayanan ikna edici cevaplar verilmiştir. (Tahâvi, Şerhû Akidetü’t- Tahaviyye, 586-588.)