Cumhuriyet adı altında kurulan tek parti ve tek adam rejiminde medya antidemokratik, tekelci, dayatmacı bir anlayışla ve resmî ideolojinin propagandisti olma misyonuyla şekillendirildi.
Takrir-i Sükûn Kanunu ve İstiklâl Mahkemeleri ile tüm muhalif basın tasfiye edildi.
Halbuki Osmanlının meşrutiyete geçtiği son döneminde basında da çok seslilik vardı. Çok farklı fikirler dile getiriliyor ve tartışılıyordu.
Osmanlı tarihe karışıp yeni devlet kurulduğunda bu durum da sona erdi ve çok partili demokrasiye geçtiğimiz 1946’ya kadar böyle devam etti. Özellikle dinî yayınlara kesinlikle hayat hakkı tanınmadı. Hattâ 1942’de Peygamberimizle ilgili bir yayın, Matbuat Umum Müdürlüğünün müdahalesiyle sona erdirildi.
{M. Kemal’in Kur’ân’a tercüme ve tefsir yazdırıp Sahih-i Buharî Muhtasarı’nı hazırlatmasının arkasında yatan farklı niyetler için “Said Nursî ve M. Kemal” kitabımıza bakılabilir (s. 57 vd).}
Özellikle 1950’den sonra basında da bir ölçüde çok sesli bir yapıya geçilmeye başlandı.
Ama şimdi anaakım veya merkez medya olarak nitelenen devlet destekli gazeteler yine resmî ideoloji muhafızlığına devam ettiler.
Ve demokrasinin değil, tahrikçiliğini yaptıkları darbelerin yanında yer aldılar. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat, gerek önceleri, gerekse sonraları ile bunun örnekleriyle dolu.
Yöntem hepsinde aynı: Darbe öncesinde, hep seçilmişleri kötüleyen, askeri tahrik eden ve kamuoyunda darbe beklentisi oluşturan; sonrasında ise ihtilâlcileri alkışlayan yayınlar.
Sürece yayılan bir müdahale formatında gerçekleşen 28 Şubat’ta gazete manşetlerinin ve TV haber bültenlerinin Genelkurmay’dan açılan telefonlarla belirlendiği, itiraflarla sabit.
Darbe dönemlerinin bir başka özelliği, eleştirel yayınlara gösterilen tahammülsüzlük ve bu yayınların baskıyla susturulmak istenmesi.
12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de, 28 Şubat’ta da Yeni Asya’nın maruz kaldığı ağır baskılar bunun en tipik ve çarpıcı örneklerini oluşturuyor.
Günümüzdeki durum ise, geçmişte tekelci bir temele bina edilmiş medyayı kontrolünde tutan bürokratik vesayetin, seçilmişler eliyle daha da katmerlenerek, ama sivil görüntüyle sürdürüldüğü bir tabloyu önümüze koyuyor.
Neredeyse her gün aynı manşetle çıkan iktidar gazetelerinin ve aynı gündem üzerinde tıpa tıp benzer yayınlar yapan TV’lerin hali ortada.
Yeni Asya’nın bu dönemde de maruz kaldığı çok yönlü baskı ve tazyikler de...