Pakistanlı Dr. İşan Hüseynî yaptığı büyük hizmetlerden dolayı ödül almak için uluslararası bir konferansa gidiyordu. Uçağa bindi.
Ancak havada bir arıza çıktı ve yıldırım çarpması sonucu uçak en yakın havaalanına inmek zorunda kaldı. Bir sonraki uçak 16 saat sonra kalkacaktı. Sinirlendi ve “O toplantıya muhakkak yetişmem lâzım. 16 saat bekleyemem” diye bağırdı.
Görevliler gideceği şehrin 6 saat uzaklıkta olduğunu ve isterse araba kiralayarak gidebileceğini söylediler. Aceleyle yola çıktı, ama aksilik bu sefer de yolda başlayan şiddetli yağmurdan göz gözü görmez olmuş ve selden dolayı araç gidemez olmuştu.
Yol kenarındaki eski bir evin kapısını çalıp hızla içeri girdi. Yaşlı bir kadın içeride oturuyordu. Telâş ve sür’atle ona “Telefonu verir misin? Hemen telefon etmem lâzım” dediğinde kadın tebessüm ederek dedi ki:
“Görmüyor musun evlâdım; ne telefonu? Burada ne telefon, ne elektrik var. Geç, dinlen, yemek ye, çay iç, sonra bak bu işlere.”
Hüseynî çaresiz oturdu, yemek yedi ve çayını yudumlarken yaşlı kadın namaz kılıp uzun dualar etti. Dikkatle baktığında kadının bir beşiği salladığını ve beşikte bir bebeğin hareketsiz durduğunu görüp sordu:
“Kimin bu bebek anacığım? Hayırdır, bu kadar uzun uzun ağlayarak dualar ettin...”
Yaşlı kadın:
“Hem annesi, hem de babasından yetim ve öksüz olan torunum. Ağır hastalığı var. Buralardaki hiçbir doktor çaresini bulamadı. ‘İşan Hüseynî adlı bir doktor var. Çaresi ondadır’ dediler. Ancak çok uzakta olduğundan birkaç gündür Allah’a dua ediyorum ki Allah bu bebeğin işini kolaylaştırsın.”
Bunun üzerine doktor ağlayarak dedi ki:
“Kalk anacığım. Allah duanı kabul etti. Senin duan yıldırımlar çaktırıp uçağı yere indirdi. Seller akıttı ve sonunda beni size ulaştırdı. Dr. İşan Hüseynî benim. Allah’ın kullarına böylece isteğini ulaştıracağına kalpten iman ettim. Bütün yollar kapanınca yeri göğü Yaratana sığın. Onun tek iltiması duaya.”