Geçen hafta bilim dünyası, “çarpıcı bir keşifle” büyük bir heyecan yaşadı. CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) yetkilileri, uzun zamandır aradıkları, adına “Higgs bozonu” dedikleri, maddeye kütle kazandırdığı düşünülen bir “enerji sahası”nı keşfettiklerini açıkladılar.
İki gün sonra Yeni Asya’da yer alan karikatür ise, gerçekten çok derin anlamlar ihtiva eden bir çizgiydi. İbrahim Özdabak, “Enerjiyi kütleye dönüştüren atom altı parçacığı bulundu” ifadesi ile Hz. Süleyman’ın (as) mazhar olduğu “Sebe Melikesi Belkıs’ın tahtının çok uzak yerlerden ‘aynen’ getirilmesi (adeta ışınlanması) mu'cizesi”ni aynı karede buluşturdu.
Özdabak’ın tek bir çizgiyle ifade ettiği mânânın şerhi anlamında şunları söyleyebiliriz sanırım:
Bediüzzaman, 20. Söz Risalesi’nde, Kur’ân’da zikredilen peygamber mu'cizelerinin, aynı zamanda insanlığı bilimsel gelişmelere teşvik ettiği mânâsını taşıdığını da söyler. Meselâ Hz. Süleyman’ın (as) sözkonusu mu’cizesinin zikredildiği âyetlerle, Rabbimiz mânen şöyle demektedir insanlığa:
“Ey insanoğlu! Eşyayı, mevcudatı, Bana itaat eden kulumun hizmetine bir mu'cize şeklinde verdim. Siz de insanlık nev’i olarak çalışıp, o mu'cizenin bir örneğini gösterebilirsiniz.”
Evet, Hz. Süleyman’a (as) mu'cize olarak ihsan edilenin bir örneğini, insanoğlu bilimsel çalışmalarla gösterebilir. Bu yol açıktır. Rabbimiz buna teşvik etmektedir. Nitekim CERN deneyinin “ışınlama teknolojisi” alanındaki gelişmelere de hizmet etmesi bunu gösteriyor. Tabiî burada önemli olan, Said Nursî’nin ilgili bahiste vurguladığı gibi, “ubudiyet (kulluk) vazifesini unutmamak şartı”dır.
Gel gelelim, insanoğlu “bilim sahası”nda da kulluğuyla bağdaşmayacak söz ve tavırlar içerisine girebilmektedir maalesef. Aslında bu biraz da, kimi medyanın kullandığı yanlış dilden veya ifade tarzından da kaynaklanıyor olabilir. Bunun bariz örnekleri, “Higgs Bozonu”nun keşfedildiği son CERN deneyiyle ilgili çıkan haberlere de yansıdı. Meselâ bunlardan bazıları:
“Evrendeki her şeye Higgs Bozonu kütle kazandırıyor”
“Eğer Higgs Bozonu olmasaydı, biz de olmazdık. Bu sayede yıldızlar, gezegenler, dünya ve tabiî, nihayetinde insanlar oluşabildi.”
Bilerek veya bilmeyerek gerek bazı bilim adamlarından, gerekse de bilim adamlarının ilgili sözlerini maksadı aşacak şekilde aktaran veya yorumlayan medyadan sadır olan bu gibi ifadeler, gerçekten de bir kul olarak insanın haddini aşarak, gaflet içerisine düştüğü noktalar. Sözgelimi; CERN gibi “Big Bang” teorisinin test edildiği büyük bir deney merkezinin kendiliğinden meydana geldiği veyahut oradaki deneylerin hiçbir fizikçi olmadan kendi kendine gerçekleştiği gibi bir ihtimali akıllarına bile getirmeyenler, ne yazık ki, kâinatın meydana gelişini veya her an gerçekleşen var oluşu, atom altı parçacıkların tesadüfî hareketlerine ve onları da oluşturduğuna inandıkları “Higgs Bozonu”na verebilmektedirler.
Said Nursî, böyleleri için şunu söyler:
“Maddiyyun denilen bir kısım ehl-i dalâlet, zerrattaki [zerrelerdeki] tahavvülât-ı muntazama [düzenli dönüşümler] içinde hallâkıyet-i İlâhiyenin [İlâhî yaratışın] ve kudret-i Rabbâniyenin bir cilve-i âzamını hissettiklerinden ve o cilvenin nereden geldiğini bilemediklerinden ve o kudret-i Samedâniyenin cilvesinden gelen umumî kuvvetin nereden idare edildiğini anlayamadıklarından, madde ve kuvveti ezelî tevehhüm ederek, zerrelere ve hareketlerine âsâr-ı İlâhiyeyi [İlâhî eserleri] isnad etmeye başlamışlar. Fesübhânallah! İnsanlarda bu derece hadsiz cehalet olabilir mi ki, mekândan münezzeh olmakla beraber, herbir yerde, herbir şeyin icadında her şeyi görecek, bilecek, idare edecek bir tarzda bulunur bir vaziyetle yaptığı fiilleri ve eserleri câmid [cansız], kör, şuursuz, iradesiz, mizansız ve tesadüf fırtınaları içinde çalkalanan zerrâta ve harekâtına vermek, ne kadar cahilâne ve hurafekârâne bir fikir olduğunu, zerre kadar aklı bulunanların bilmesi gerektir.” (30. Lem’a, 6. Nükte, 1. Şuâ)
HİGGS BOZONU VE ‘ESÎR MADDESİ’
Said Nursî’nin şu ifadeleri ise; hem “Higgs Bozonu tanımı”nın “esîr maddesi”yle olan ilişkisini ortaya koyması açısından, hem de bugün bu mekanizmanın keşfiyle CERN deneyinde çok daha ileri noktalara gelindiğini düşünen, fakat bunun Yaratıcıyla irtibatını kur(a)mayanlar için manidardır:
“Hem insanların bir kısmı, güya daha ileri görüyor gibi, daha ziyade cahilâne bir dalâletle, Sâni-i Zülcelâl’in gayet lâtif, nâzenin, mutî, musahhar bir sahife-i icraatı ve emirlerinin bir vasıta-i nakliyâtı ve zayıf bir perde-i tasarrufâtı ve lâtif bir midâd-ı (mürekkep) kitabeti [yazı mürekkebi] ve en nâzenin bir hulle-i îcâdâtı ve bir mâye-i masnuatı [masnuatının mayası] ve bir mezraa-i hububatı olan esir maddesini, cilve-i rububiyetine aynadarlık ettiği için, masdar ve fâil tevehhüm etmişler. Bu acip cehalet, hadsiz muhalleri istilzam ediyor. Çünkü esir maddesi, maddiyyunları boğduran zerrat maddesinden daha lâtif ve eski hükemanın saplandığı heyulâ fihristesinden daha kesif, ihtiyarsız, şuursuz, câmid bir maddedir. Bu hadsiz bir surette tecezzî ve inkısam eden ve nâkillik ve infial hassasıyla ve vazifesiyle teçhiz edilen bu maddeye, belki o maddenin zerreden çok derece daha küçük olan zerrelerine, herşeyde her şeyi görecek, bilecek, idare edecek bir ihtiyar ve bir iktidar ile vücut bulan fiilleri, eserleri isnad etmek, esirin zerreleri adedince yanlıştır.” (30. Lem’a, 6. Nükte, 1. Şuâ)
Bugün bilim adamlarının bulduklarını söyledikleri “Higgs Bozonu” tanımı, gerçekten de, Said Nursî’nin yukarıdaki paragrafta “esîr” olarak tarif ettiği, Âlemlerin Rabbinin kâinat kitabını yaratışında “Kudret kaleminin mürekkebi” olarak kullandığı, “bütün varlıkların adeta tarlası hükmünde” olan, “maddenin zerreden çok derece daha küçük olan zerreleri”ne ne kadar da benzemektedir, değil mi?
Evet, “Higgs Bozonu”, parçaçık fizikçilerinin şu anki tarif ettiği şekle göre, olsa olsa, Rabbimizin mevcudâtı yaratırken, yani Hàlık, Musavvir, Mülevvin, Munazzım, Muhsin, Lâtif gibi pek çok esmâ-i hüsnasının aynı anda ve iç içe tecellisiyle eşyaya kütle, şekil, ölçü, renk, tat, koku vb. pek çok özellik verirken istimâl ettiği “lâtif bir madde” olabilir.
“MEDENİYET HARİKALARI” DA “ŞÜKÜR” İSTER!
Said Nursî, “medeniyet harikaları” veya “beşerî terakkiler” olarak ifade ettiği bu gibi ilmî keşiflerin, insanoğlunun “kabiliyet ve ihtiyaç diliyle yaptığı duânın neticesi” olduğunu söyler. Yani bu gibi ilmî keşifleri de, “yapılan çalışmaların neticesi”nde ilham ve ikram eden Cenâb-ı Hak’tır. Çünkü Rabbimiz, kim olursa olsun, “çalışana vermektedir”. Nitekim Kur’ân’da mü’min-kâfir ayırt etmeden “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” denilmiştir. Dolayısıyla, bu keşif ve buluşları O’ndan bilmeli ve elbette “Bulduran”, “İlham ve İkram Eden” olarak Rabbimize şükretmeliyiz. Ve bunun en güzel şükrü de, bu buluşları insanlığın faydasına kullanmaktır. Yoksa Nagazaki ve Hiroşima örneğinde olduğu gibi, insanlığın zararına değil. Meselâ elektronun keşfi, bugün kullandığımız son derece gelişmiş elektronik âletleri sonuç vermiştir. Keşfedildiği söylenen “Higgs Bozonu” da, pekâla ilerideki pratik hayatımıza yepyeni ve heyecan verici “teknolojik âletler” şeklinde yansıyabilir. Elbette bu âletler de, şimdikilerde olması gerektiği gibi, faydalı ve olumlu yönde kullanılmalıdır. Aksi halde, insanlık bunun cezasını daha dünyadayken çekeceği gibi, ahirette de sorumlu olacaktır.