Sözlükte “hatırlamak, anmak, telâffuz etmek, akılda tutmak” anlamına gelen zikir, Kur’ân kavramı olarak “kulun Allah’ı varlık ve olaylar üzerinden zihin, duygu ve amel boyutunda hatırlayıp anması” demektir. Tanımda geçen “varlık ve olaylar”dan maksat içinde yaşadığımız fizikî âlemdeki yaratıklar ve yaratılışlar ile ferdi yahut sosyal hayatta meydana gelen olaylardır. Zira kâinattaki her varlık O’nun eseri olduğu gibi gerçekleşen her olay da O’nun irade ve kudretini yansıtır. Tanımdaki “zihin, duygu ve amel boyutu”ndan maksat da “hatırlama”nın salt zihnî faaliyet olmayıp duygu ve amellere yansımasını ifade etmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de türevleriyle birlikte 250’yi aşkın âyette geçen zikir kelimesi hem sözlük anlamında hem de terim anlamında kullanılmıştır. Terim anlamında kullanılan âyetlerde zikrin önemi, keyfiyeti, çeşitleri, sonuçları vb. hususlara işaret edilmektedir. Meselâ şu âyette sabah-akşam zikredilmesi emredilmektedir: “Rabbini, iç dünyanda tazarru ve saygıya dayalı korku (hîfe) içinde sabah-akşam zikret, gafillerden olma.” (A’râf 7/205) Şu âyette zikrin hangi şekillerde yapılabileceğine değinilmektedir: “Mü’minler öyle kimselerdir ki, onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Ve derler ki Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (Âl-i İmran 3/191)
Başka bir âyette de şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin ve O’nu sabah-akşam tesbih edin.” (Ahzab 32/41-42) Diğer âyetlerde de, söz gelimi, Allah’ı zikretmenin her şeyden üstün olduğu (Ankebut 29/45), mal ve evlâdın mü’minleri Allah’ı zikretmekten alıkoymaması gerektiği (Münafıkûn 63/9) ifade olunmuştur. Ayrıca âyeti kerîmelerde Allah’ı hatırlamaya vesile olduğu için kevnî (tabiattaki) âyetleri düşünmek, Kur’ân, namaz, duâ ve istiğfar “zikir” kavramıyla da beyan edilmiştir.
Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde de ifade olunduğu üzere, âlemde her şey Allah’ı hatırlatmakta, ayrıca her varlık kendine has zikir ve şükrü yaptığı için kâinat adeta zikirhane niteliği arz etmektedir. Mü’minin görevi her şeyde Allah’ı yani O’nun irade, kudret, hikmet ve rahmetini… görüp zikrederek, bunu zihin kalp ve amel dünyasına aksettirmektir.