Sözlükte “doğruluk, dürüstlük, düzgünlük” demektir. Kur’ân terimi olarak ise “kulun İlâhî hükümlere uygun olarak inanç, niyet ve yaşayışında doğru ve gerçeğe uygun davranması” şeklinde tanımlanmıştır. Başka bir tanımda sıdk, -mastar olarak- “hakikati izlemek, gerçeğe uygun olarak konuşmak, verdiği söze bağlı kalmak”; isim olarak ise “doğru söz, gerçeğe uygun beyan, dürüstlük” diye açıklanmıştır. Zıttı; yalancılık, sahtekârlık, hilekârlıktır.
Kur’ân-ı Kerîm’de “sdk” kökünden çeşitli kalıplar halinde tekil ve çoğul olarak seksene yakın kullanım bulunmaktadır. Doğrudan “sıdk” kelimesi ise on beş âyette geçmektedir. Âyetlere bakıldığında “sıdk”ın Kur’ân, doğru söz, iman ve salih amel, misak, ahde vefa, hak gibi geniş bir yelpazede kullanıldığı görülmektedir.
Meselâ şu âyette “doğruluk” anlamında kullanılmıştır: “Rabbinin sözü hem doğrulukça hem de adaletçe tamamlanmıştır” (En’am 6/115). Şu âyette de ahde vefa anlamı vardır: “Mü’minlerden öyle kimseler var ki Allah’a verdikleri söze bağlı kaldılar (Ahzab 33/23). Şu âyette ise Allah, sıdk sahibi insanlarla beraber olmayı emretmektedir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun” (Tevbe 9/119).
Üstad Bediüzzaaman Said Nursî’nin ifade ettiği gibi imanın temeli “sıdk”, küfrün mahiyeti ise “kizb” yani yalandır. Bu bakımdan sıdk kavramı İslâm’ın hem itikat alanında hem ahlâk alanında temel kavramlardan birini teşkil etmektedir. Üstad Hazretleri’nin XX. yüzyılın başlarında, İslâm dünyasının hastalıklarını sayarken ikinci sırada zikrettiği, “sıdkın hayat-ı içtimaiye-yi siyasiyede ölmesi” şeklindeki tesbitinin (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 238) bugün de geçerli olduğu müşahede edilmektedir. Çare ortadadır: Kur’ân ve sünnetin “sıdk” vurgusunu hayatın her alanına eksiksiz olarak yansıtmak.