Son elim hadise ehl-i imanın yüreğini dağladı. “Geliyorum” di- yen fitne geldi çattı ve ABD Kudüs’ü İsrail’in başşehri olarak tanıdığını ilân etti.
Üstad’ın ifadesi ile “Dünya büyük bir manevî buhran geçiriyor.” İslâm âleminin hal-i pürmelâli ortada. İslâm âleminin yöneticileri gaflet içinde. Yine Üstad’ın tesbiti “Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum.”
Bu tehlikeler, hamasi nutuklarla önlenebilir mi? “Allah’ım baştakilerin başlarına akıl, kalblerine iman ihsan eyle.”
Ya Rabbi, duâ etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor, Sen bize acı, bize merhamet et. Hani Senin Kâbe’ni Ebrehe yıkmaya gelmişti. Mekke’nin etrafını kuşatmış, kalabalık ordusuyla etrafa dehşet saçmıştı. Ordusunun önünde haşmetli filleri vardı. Yemen’de yakmadık, yıkmadık yer koymadığı herkesin dilinde dolaşırken, işte o musîbet şimdi Mekke’ye gelip dayanmıştı. Şehrin etrafında ahalinin ne kadar devesi varsa hepsine el koymuş giriş-çıkış yollarını kesmişti.
Mekke halkı tedirgin, hatta yılgındı. Bir çare bulunması için şehrin ileri gelenlerinden medet bekliyorlardı. Nihayet Mekke’nin uluları bir araya gelerek bir çare taharrisine başladılar. Uzun görüşmelerden sonra Abdülmuttalip’i temsilci seçip; “Git onunla görüş ve bir musalaha yolunu bul. Çünkü ona karşı çıkacak gücümüz yok” dediler. Abdülmuttalip yanına bir kişi alarak gider ve Ebrehe’nin çadırına varır.
Ebrehe; “Ne istiyorsun?”
Abdülmuttalip, bakar ki bu adamda insaf, merhamet diye bir şey yok: “Develerimi” der. Ebrehe, şaşkın şaşkın bakıp bir kahkaha koyuverir. “Demek sen Kâbe için değil develerin için geldin. Şehri talan etme, Kâbe’yi yıkma diye bana yalvaracağına develerini istiyorsun. Bu mu senin hamiyetin?”
Ve kibirli bir şekilde “Verin bu adamın develerini, yarın nasıl olsa hepsi benim olacak” diye emreder.
Abdülmuttalip bir müddet bekler, develeri getirilip teslim edilir. Oradan ayrılacağı sırada çadırın önünde mütekebbir ve alaycı gözlerle kendini seyreden Ebrehe’ye “Ben develerimin sahibiyim ve onları korudum. Ey Ebrehe, unutma ki Kâbe’nin de bir Sahibi var ve onu korur!”
Netice malûm. Rabbim dilerse kuşlarla, karıncalarla, sineklerle de korur.
Tarih tekerrür ediyor. Allah’ım Ebrehe’ler çoğaldı. Mescid-Aksa talan edilirken biz sahip çıkamadık. Her birimiz bir hülyada dağınık su damlaları gibiyiz ittihad edemedik.
Ya Rab, Mescid-i Aksa’nın sahibi Sensin, onu koru.
Tıpkı Kâbe’yi koruduğun gibi...