Zamanın behrinde ülkenin birinde bütçe dara düştükçe bir vergi türü icat edilirmiş.
Bu konuda ülkenin veziri bayağı maharetliymiş. Gel zaman git zaman vergiler bir türlü giderleri karşılayamayıvermiş. Bakmışlar olacak gibi değil, iş yine başa düşmüş.
Padişah vezirini çağırmış ve;
“Durumumuz ortada ümidimiz sensin, ne yaparsan yap, ne edersen et bir gelir icat et.” demiş.
Vezir düşünmüş taşınmış boşa koysa olmamış doluya koysa almamış, uzun geçen uykusuz gecelerden sonra en sonunda çareyi bulmuş. Hemen şehrin en büyük meydanına küçük bir kulübe yaptırmış. İçine de bir eşek bağlatmış.
Etrafa dellâllar çıkartmış;
“Ne kadar gayrimüslim varsa tez şehir meydanına toplanaaa.”
Çar naçar insanlar toplanmış. Hepsini tek sıraya dizmişler. Vezir en öndeki kişiyi kulübeye çağırmış ve;
“Bu ne?” diye sormuş. Adam hiç düşünmeden;
“Eşek” demiş.
“Bilemedin” demişler, iki tokat aşketmişler ve ver beş akçe deyip almışlar. İkinci sıradaki adamı çağırmışlar;
“Bu ne?”
“At.”demiş, adam.
“Bilemedin, iki tokat, beş akçe.”
Üçüncü, dördüncü, beşinci… Sırayla çağırılıyorlar, çıkanların suratları bir karış... Adamlar çıkanlardan kopya alıp, beygir, kısrak hatta fil demişler, ama sonuç değişmemiş,
“İki tokat, beş akçe.”
İçlerinden gün görmüş devran sürmüş birisine gelmiş sıra. Onu da içeriye almışlar. Adam daha onlar sormadan;
“Bu ne eşek, ne at, ne beygir, ne de kısrak. Bu ALLAH’IN BİZE BİR BELÂSIDIR. Alın şu beş akçeyi, beni dövmeyin.” demiş.
NÜKTENİN NOKTASI
Son yıllarda ülkemizin ve dünyanın başına gelenleri bir düşünelim. Bekri Mustafa’ların Ayasofya’ya imam olduğu günleri yaşıyoruz. İslâm âlemini yönettiğini iddia edenlere baktığımız zaman tam manasıyla bir “KAHT-I RİCAL” hüküm sürmekte, bizim ise onları alkışlamaktan ellerimiz parçalanmakta...
“Acaba hangi fiilimizle kadere fetva verdirdik ki, bu musîbetlere giriftar olduk." Zira kadere fetva verdirerek yaşadıklarımız tam da; “ALLAH’IN BİZE BİR BELÂSIDIR.”
Derleyen: Haydar AÇIKBAŞ
[email protected]