Her şeyin yittiği bir yer var. Hiçbir şey sonsuza dek kalmıyor. Her hayal bitiyor, her özlem kayboluyor, her hasret derin bir sukuta düşüyor. Ve hayat... Hep vazgeçenlerin peşinden gidiyor.
Vazgeçmek bir hürriyet mi? Evet... Vazgeçmenin içindeki kasıt, çok istemene, sevmene, arzu etmene, çabalamana, gayret etmene, hayal kurmana rağmen, elinden kayıp gitmesine izin vermendir. Neticeyi önemsememektir. Verdiğin çalışmanın sonucunu almamayı, eline hiçbir şey geçmeyeceğini kabullenmektir. Söylemek istediğim şey, ‘kedi ulaşamadığı ciğere mundar der’ anlayışındaki gibi bir bırakış değil.. Gerçekten istemenin, arzulamanın, gayretin, rakipleriyle yarışmanın, istese ve çabalamaya devam etse belki de elde edeceği bir haldeyken bırakmayı kastediyorum. Gönül rızasıyla, hâlâ seviyor ve istiyorken bırakmayı.. Arkasından da gülümsemeyi.. Vazgeçebilme hürriyetini..
Neden vazgeçebilmek bir hürriyet? Çünkü insanların zaafları vardır. Yenilgileri, korkuları, zayıflıkları, aşamadığı handikapları, dürtüleri...
Kısacası kendi içinin kör noktaları.. Herkeste vardır kametince. Kurtulmaya çalışsa da çoğu zaman yenilir ve içine düşer. İşte zaaflara yenilmemenin, başkaldırının, ne istediğini bilen güçlü adımlar atmanın bir dışavurumudur vazgeçmek.
Tam yakalayacağın anda bırakmak, tam elde edeceğinde salıvermek, tam yendim diyeceğin anda yenilmiş olmayı yeğlemek... Kaybetmek değil, vazgeçmek...
İnsan kendi zaaflarını, hırslarını ayağının altına alabildiğince hürdür. Gözünün gördüğü karanlıkların içine düşmedikçe, dünya hayatını seve seve ahiret hayatına feda etmedikçe hür... Ruh, üzerine bindirilen kazanman lâzım dürtüsüyle, bu senin olmalı hırsıyla, ya da bunun için çok çalıştın, sen hakettin fısıltısıyla kendinden geçerken, aslında kendini geçer, çiğner. Kendinden uzaklaşan insanın, -tabirimi mazur görün- gözü dönmüşlükten bir farkı kalmaz. Öfkeden gözü döndü diye başlayıp devam eden gazete haberleri hiç de az değildir. İşte gözü dönmüşlük böyle bir şey.. İnsanı kendinden çıkarıp bambaşka bir şeye dönüştüren, başkalaştıran bir hâl...
Ama vazgeçmek öyle mi..? O hep ayağın kayacağında tutar seni. Uçurumun kenarında, kayalıkların başında, tam düşüvereceğinde, gittim gidiyorum dediğinde bulur.
Derin bir nefes aldırır yüreğine. Dönüp ardına baktığında “iyi ki” dedirtir hep. Aslında içindeki sükûnetin zaaflarına galip gelmesidir vazgeçmek. Seni kendine getirmesidir.
Vazgeçilen, seni öldüren hırsların, önüne geçilemez sandığın zaafların, bırakamayacağını düşündüğün heveslerindir. Bıraktığın, dünya adına biriktirdiklerinse, ne gam!
Fani hayatta solup baki âlemde sümbüllenecek çiçeklerdir.
Mevlâ, içinde kasırgalar gibi esen kazanma hırsına rağmen, dünya menfaatlerinden vazgeçebilenlerden eylesin.
Kazanma kuşağında kaybedenlerden değil..! Amin...