Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde İbrahim Hakkı Hazretleri’nden bahsedilmekte, sözlerine ve şiirlerine yer verilmektedir.
“Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi ‘Mevlâ görelim neyler/Neylerse güzel eyler’ de, pencerelerden seyret, içlerine girme.” (20. Mektup) tesbitinde çok önemli bir detay dikkatimizi çektiğinden paylaşma ihtiyacının hissettik. İbrahim Hakkı Hazretleri’nin bu sözünden bahseden Bediüzzaman Hazretleri, devamında ise ‘pencerelerden seyret içlerine girme’ ifadesini kullanmaktadır. Dikkat çekmek istediğimiz ilginç detay buradadır. “İbrahim Hakkı Hazretleri, Tillo’nun 3-4 km doğusunda bir tepe üzerinde harçsız taşlarla bir duvar yaptırır. Halk arasında Kal’at-ül Üstad diye bilinen bu duvarın etkisiyle, yeni doğan güneşin ilk ışınları türbenin tamamını gölgede bırakırken, duvarda bulunan 40*50 cm ebadındaki pencereden geçen güneş ışınları, türbe kulesinin penceresine ve oradan da kırılmak suretiyle türbe penceresinden İsmail Fakirullah Hazretleri’nin sandukasının başucunu aydınlatmaktadır.
(http://www.siirt.gov.tr/isik-hadisesi)
18. yüzyılın ortalarında zirvesinde olduğu astronomi bilgisini de kullanarak kurduğu sistemle, güneşin ekvatora dik düştüğü ve böylece gün ve gecenin eşitlendiği 21 Mart ve 23 Eylül tarihindeki ekinoks günlerinde güneşi kendisi tarafından kurulan sistemle türbe içindeki Hocası İsmail Fakirullah Hazretleri’nin kabri başına düşürmeyi başarmıştır. Din ve fen ilimlerinin imtizacının güzel bir örneği olan İbrahim Hakkı Hazretleri, koca kâinatın koca güneşini ilim ve tevekkülle kendisine musahhar etmiştir. Yani üzerine düşeni yaptıktan sonra tevekküle yapıştığından yapmış olduğu bu muhteşem işte muvaffak olmuştur. Önce duvarın penceresinden, sonra kulenin penceresinden sonra da türbe penceresinden güneş ışığını geçirmeyi başarmış, daha sonrada hem ilim hem tevekküllün semeresi olarak ortaya çıkan bu harika vaziyeti pencerelerden seyredip tefekkür etmiştir.
İşte bizlere düşen vazife Hâkim ve Rahim olan Rabbimiz’in gösterdiği doğrultuda hareket ederek, işimizi istikametle yaptıktan sonra pencerelerden seyretmektir. Yoksa ‘pencerelerden seyredip içine girmemek’ manası hiçbir şeye karışmayıp lâkayt kalkmak değildir. Aksine vazifemizi doğru yapmak neticesinde ortaya çıkan güzellikleri tefekkür edip lezzetlenmek manası vardır.
‘Pencerelerden bakıp içlerine girmemek’ manasını doğru anladığımız zaman, sekiz ism-i âzamın bir sahife-i nuranîsi olan güneşi, İbrahim Hakkı Hazretleri gibi pencerelerden geçirip hayretle tefekkür edebiliriz.