“Adıyaman’a yaklaşırken felaketin büyüklüğü karşısında dehşete kapılmamak mümkün değildi. Günlerce bombalanan ikinci dünya savaşı şehirleri gibiydi. Ya da güneyimizde yıllarca iç savaşın sürdüğü Suriye ve işgalin sürdüğü, füze yağmuru altındaki kuzey komşumuz Ukrayna gibiydi. Onların yaşadıklarını bu şehir 1-2 dakikada yaşamıştı.”
İl İl Deprem Bölgesi Notları - 1
HASAN GÜNEŞ
[email protected]
10 vilayeti etkileyen 6 Şubat depremi ağırlıklı olarak Hatay, Adıyaman ve Kahramanmaraş’ta tahminlerin ötesinde can kayıplarına ve yıkımlara sebep oldu. Can kaybı artmaya devam ediyor. Resmî açıklamalardaki vefat sayısına göre kayıtlara geçen en büyük felaketlerden birisi oldu.
İlim adamlarının açıklamalarına göre bu kadar kısa aralıklarla iki depremin olması da deprem tarihinde alışılmış bir hadise değil.
Depremi sabah olmadan sosyal medyadan ve mesajlardan duyduk. Resmî açıklamalara bakılırsa çok fazla bir şey yoktu. Ancak Marmara ve Düzce depremindeki tecrübemizden dolayı hadisenin boyutunun çok büyük olduğunu tahmin ettik. Bölgedeki Yeni Asya Gazetesi ve Yeni Asya Vakfı temsilcileriyle yaptığımız görüşmelerde felaketin büyüklünü fark etmeye başladık.
Tahmin edileceği gibi temsilcilerimizle ve bölgedeki arkadaşlarımızla yaptığımız haberleşmede büyük zorluklar yaşanıyordu. Mobil hatlardaki kesintilere ilaveten herkes can derdindeydi. Arkadaşlarımız, “Biz iyiyiz ancak akrabalarımızdan ve komşularımızdan büyük kayıplar var.” diyorlardı. Sonradan da öğrendik ki, hepsi enkaz altındakileri kurtarmaya çalışıyorlarmış ve telefonlara bakacak halleri ve zamanları yokmuş.
Yaptığımız ilk görüşmelerde gelecek olanların kurtarma araç ve ekipmanlarıyla gelmesi gerektiğini aksi takdirde gelenlerin burada yük olacaklarını ifade ettiler. Yolların kapalı olduğunu hatırlattılar. Yollar, yarılan veya çöken asfalt, enkaz, yardım tırları, kurtarma araçları ve bölgeden uzaklaşmaya çalışan depremzedeler ile kıyamet gibiydi.
Yeni Asya Vakfı binası da hasar gördü.
Organizasyonu hemen kurduk
İstanbul olarak hemen acil bir heyet kurduk. Her vilayet de bu şekilde heyetler kurdu. Yeni Asya Vakfı yönetimi olarak da bölge ile ilgilenecek acil bir heyet kurduk. Kısa ve uzun vadede ihtiyaçları karşılamak için tedbirler aldık. Deprem bölgesinden olup da İstanbul’da oturanlar ve üniversite öğrencileriyle bölgeye destek için ilk organizasyonları yaptık. Bölgeye yakın hava alanlarına uçakla gidip oradan memleketlerine ulaştılar gıda ve giyim gibi acil yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştırdılar.
İlk günlerden itibaren bölgeyi ziyaret için planlar yapmaya başladık. Bölgedekilerle sürekli istişare halinde idik. Bu arada arkadaşlarımızdan Mümin Bey kendi imkanlarıyla abisiyle beraber kurtarma ekipmanlarının da olduğu bir kamyon ile yola çıktı. “Kamyonda yer kalmadı abi siz ayrı gelirsiniz” dedi. Kurtarma ekiplerinde vazife alan arkadaşlarımızla da iletişime geçtik. Yeri gelmişken ilerisi için gençlerimizin profesyonel kurtarma ve yardım kuruluşlarında vazife almalarını teşvik etmek gerekiyor, diye düşünüyorum.
Daha sonra biz de yola çıkmaya karar verdik. Dört kişilik bir ekip ayarladık. Said Özen bölgeye araçla daha önceden gitti. Abdurrahman Dalçık ve Sadullah Özen’le günün ilk uçağıyla Malatya Havalimanına indik. Bizi havalimanında karşılayan Said Özen ile yola çıktık.
Malatya
Malatya’nın genel olarak iyi olduğunu önceki görüşmelerden biliyorduk. Tanıdığımız kişilerin başka şehirlere ve köylere dağıldıklarını duymuştuk. Üniversite yıllarından itibaren hep görüştüğümüz doktor arkadaşımızı aradık. Görüşemedik. Artçı depremde yaralanmış ve yoğun bakıma alınmıştı. İyileşme sürecinde idi. Kardeşinden iyi haberleri almıştık. Hastanede ziyaret edelim diye düşünmüştük. Ramazan kardeş “doktor abimizin durumu iyi. Ancak görüşme yasak. Burası iyi. Şimdilik bir ihtiyacımız yok.” dedi.
Adıyaman’a doğru yola çıktık. Malatya iyi diye duymuştuk. Ancak yol boyu gördüğümüz Erkenek gibi bazı ilçeler ve kasabalar vardı ki, depremde yerle bir olmuştu. Yolun nehir yatağına bakan tarafında boydan boya neredeyse sağlam bina yoktu. Tek katlı binalar da yıkılmıştı. Manzara, buz gibi havada derme çatma çadırlar, çoluk-çocuk perişan halde görüntülerle doluydu. Bir yerde durduk biraz erzak dağıttık. Bir hayırsever vatandaş grubu da bir tır dolusu su getirmişti. Kalan kolileri bize vermek istediler “siz başka yerde dağıtırsınız” dediler. Araçlarımız dolu olduğu için alamadık.
Adıyaman
Yolda haberleşerek bizi bekleyen Kahramanmaraşlı Mehmet ve Alparslan kardeşi aldık. Onların da arabalarının olması erzak taşıma yönünden iyi oldu. Bize rehberlikten tutunuz da her konuda yardımcı oldular, Allah razı olsun. Kardeşlerimizin her biri başka bir kahraman idi. Alparslan depremin ilk saatlerinde 12 kişiyi kurtarmıştı. Adıyaman’dan Said Abi “Ben köydeyim. Siz zahmet etmeyin Adıyaman’da buluşalım.” dedi. “Köye de geliriz” diyerek yola devam ettik. Said Abinin söylediği şekilde sahabe kabri Safvan bin Muattal tabelasını takip ederek hemen yakınındaki köye geldik. Dostlarımızla hasret giderdik. Şark’ın insanı zor günlerinde bile misafirlerine mükellef bir kahvaltı hazırlamayı ihmal etmemişti.
Etrafa baktık, barakalar vardı. Birkaç inşaat temeli vardı. Merak ettik. Bu köyde altı sene önce bir deprem olmuş. Bu temeller deprem evlerinin temelleri ve geçen ay atıldı. Unutulmak denilen şey bu olsa gerek. Daha sonra Said Abi ile Adıyaman’a geldik. Daha şehre yaklaşırken felaketin büyüklüğü karşısında dehşete kapılmamak mümkün değildi. Şehre sanki atom bombası atılmış gibiydi. Ya da günlerce bombalanan ikinci dünya savaşı şehirleri gibiydi. Çok da uzağa gitmeden hemen güneyimizdeki yıllarca devam iç savaşın sürdüğü Suriye ve işgalin sürdüğü, füze yağmuru altındaki kuzey komşumuz Ukrayna gibiydi. Onların yaşadıklarını bu şehir 1-2 dakikada yaşamıştı.
Marmara ve Düzce depremlerinde depremin ilk günü bölgeye giden birisi olarak bazı tecrübelerimiz vardı. Ancak bu deprem onların neredeyse on katı bir yıkıma sebep olmuştu. Bazı enkazların kum ve çakıl yığını gibi çökmüş olmasından inşaat kalitesiyle ilgili olduğunu tahmin etmek mümkündü. Bazılarının temel ilgili problemlerden oluğu anlaşılıyor. Ancak bazen de bir bölge boydan boya yıkılmış arada hiç sağlam bina kalmamıştı. Yıkımın inşaat kalitesinden ziyade zemin ile ilgili olduğunu tahmin etmek mümkün. Sanki toprak deniz gibi dalgalanmış bir deprem dalgası ve titreşim yıkmış geçmiş.
Depremlerin sebepleri olarak kabul edilen, yer kabuğunun hareketleri, ateş küre içindeki faaliyet, fay hatları ve titreşim ile ilgili çok şey bilinmesine rağmen yine de bilinmeyenler çok daha fazla. Depremler son teknolojiyle sürekli takip edilmesine rağmen artçı depremlerin dahi yer, zaman ve büyüklüğünü bir türlü tahmin edemiyoruz.
Artık herkes usta olmuştu
Şehre girip yıkıntılar arasından geçerek Mustafa Demir Abinin evine geldik. Bahçelerine kendi imkanlarıyla birkaç çadır kurmuşlar. Konu komşu akrabalar birlikte kalıyorlar. Bir yandan da faaliyet devam ediyor. Yere taşları döşeyerek lavabo, duş ve benzeri ihtiyaçlar için ayrı bir yer yapıyorlardı. Artık herkes usta olmuştu.
Mustafa Abi bizi akrabaları ve komşularıyla birlikte sıcak bir ilgiyle karşıladı. Kendi imanlarını takviye etmek isteyenler, şu dünyadaki hayatın manasını anlamak isteyenler, Kur’an hakikatlerinin kıymetini ve Risale-i Nur’un teselli edici hususiyetini görmek isteyenler bölgedeki abilerimizi mutlaka ziyaret etmeli.
Çadırda namaz kıldık. Gece ayazına karşı incecik çadır bezini boydan boya battaniyelerle kaplayıp takviye etmişlerdi. Çaylarımızı içip biraz sohbetten sonra kalktık.
Şehri biraz gezdik. Ancak şehri gezebilmek için ciddi bir metanet gerekiyordu. Sathi ve sade bir bakış ile gezmek belki de daha kolaydı. Yoksa biraz daha derin ve hassas bakacak olursanız zorlanırdınız. Zira gözünüz önünde alabildiğine uzanan o yıkıntı ve enkazlar arasında ne ümitler ne hayaller kalmıştı.Yavrusuna titreyen, her istediğine koşturan belki de on binlerce anne beton kütleler arasında, dondurucu soğukta kendi acısından çok yavrularının acısını çekmişti. Hem de günlerce. Enkaz altından “Sesimi duyan var mı?” diye saatlerce belki de günlerce feryat etmiş nihayetinde tükenmişti.
Ey Rabbimiz vefat edenlere şehitlik nasip et
Ticari işleri için bölgeyi sık ziyaret eden Said ve Sadullah da geçen ay ziyaret ettikleri bu şehirlere ve sokaklara bakarken kim bilir neler düşünüyorlardı? Yüzlerindeki acıdan çok şeyi okumak mümkün. Daha geçen ay kalabalık caddelerdeki insanlar, neşeli çocuklarla dolu sokaklar, balkonlarında çay veya kahvelerini yudumlayanlar şimdi neredeler? Ey rabbimiz vefat edenlere şehitlik nasip et, mal ve mülklerini de sadaka olarak kabul et!” duaları hep dilimizdeydi. Daldığımız hayallerden kurtularak yolumuza devam ettik.
Vakfımıza ait binalara geldik. Hafif hasar şeklinde tespit yapılmıştı. Yanındaki binaların kimisi yıkılmış, kimisi enkaz yığını halindeydi. Temsilcilerimiz vakıf binasındaki hasarın ağır olduğunu ve itiraz edeceklerini beyan ettiler. Hasar tespitlerinde genelde şikayetler vardı. Tabi kolay değil bu kadar çok binadaki hasarı doğru olarak tespit edebilmek. Hataların kısa zamanda düzletileceğini ümit ediyoruz Halktan bazı kişilerle de görüştük. Kurtarmada, yardımlarda ve organizasyonda büyük eksiklikler olduğunu ifade ettiler. “Neredeyse üç gün kar suyu eritip içtik” diyerek yakınıyorlardı. Cenab-ı Hak bu milletin yardımcısı olsun. Dostlarımıza veda vakti gelmişti.
Hz. Üzeyir’i (as) hatırladık
Şehirden çıkarken harabe halindeki şehre tekrar baktık. Kur’an-ı Kerim’de geçen ve bazı alimlerin Hz.Üzeyir (as) olduğunu tahmin ettikleri ayetleri hatırladık. “Ya da duvarları, çatıları ve temelleriyle birbirinin üstüne yıkılmış ve altı üstüne gelmiş bir şehre uğrayan kişiyi gördün mü?” Şehirdeki felaketi ve enkaz altında kalan insanları düşününce bu insanların haşir meydanında nasıl diriltileceğini sormuştu. Cenab-ı Hak o zata başka hikmetleri de olan yüz yıllık bir uyku vermişti. Gözlerini tekrar açtığında mamur bir şehir, sokak ve caddelerinde dolaşan her yaştan insanı görünce Cenab-ı Hakk’ın kudret ve azametini hakkalyakin müşahade etmişti. Nihayetsiz hikmet ve kudret sahibi Allah, koca şehir ve içindeki adetini değiştirmek yerine gözlemcide tecelli eden mucizesiyle göz açıp kapayıncaya kadar da şehirleri imar ettireceğini ve insanları ihya edeceğini göstermiştir. Bilindiği gibi Risale-i Nur’da her baharda, her asırda ve her çağda öldükten sonra haşir meydanında dirilmenin sayısız misalleri izah ve tefekkür edilir.
Evet, ümitsizliğe hiç gerek yok! Yerlerin ve göklerin sahibi vefat edenleri mutlaka diriltecek. Manevi şehid hükmündeki çoluk-çocuk ve bütün ehl-i iman daha iyi bir şekilde diriltilecek. Çabuk yıkılıp yok olan evlere mukabil ebedi ve yıkılmaz saraylar verilecek.
Cenab-ı Hakk bu şehirleri bir iki senede ihya ve imar etmeye kadirdir. Yeter ki insanoğlu halkı ile yöneticisi ile vazifesini hakkıyla yapsın. Unutmamak gerekir ki Cenab-ı Hak ayette bahsedilen şehirdeki adetini, kanun ve kurallarını değiştirmedi. Öyleyse biz de evlerimizi ve şehirlerimizi Cenab-ı Hakkın Adl, Kadir ve Hakim gibi isimlerinin tecellisi olan ilmin ve fennin gereği neyse ona göre yapmalıyız.
DEVAM EDECEK