"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İslâmı tebliğ mi? Temsil mi?

Halil ELİTOK
05 Ekim 2024, Cumartesi
Toplum hayatında inanan insanların en önemli dikkat edeceği hususlardan biri, inandıkları dinin gereklerini yerine getirmektir. Bu da hem tebliğ ve hem de temsil ile olur.

Önce tebliğ mi, yoksa temsil mi? İkisi arasında öncelik sırası herkes tarafından farklı şekilde değerlendirilebilir. Fakat şurası bir gerçektir ki; temsil tebliğin önüne geçer. Çünkü; inanmayan veya inanıp inancının gereğini yerine getirmeyen insanlar üzerinde en etkili olanı inancının gereği ne ise temsil edilerek yani bir başka ifade ile yaşayarak etkili olmaktır. Bu hususta Bediüzzaman Hutbe-i Şamiye adlı eserinde şöyle ifade eder:

“Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalatını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehalet edecekler.”[1]

İnanan bir insanın inancının gereğini yerine getirmesi gerekir. Çünkü; imanın, güzel seciyelerin kaynağı olduğunu Bediüzzaman Tarihçe-i Hayat adlı eserinde şöyle ifade eder: “Evet, güzel seciyelerin ve iyi hasletlerin menşe ve menbaı olan iman, elbette emniyeti bozmaz, temin eder. İmansızlıktır ki, seciyesizliği ile emniyeti ihlal eder.”[2]

Toplumlara örnek olan insanların en çok dikkat ettikleri husus, inandıklarını yaşamış veya yaşadıklarına inanmış olmalarıdır. Fatih Sultan Mehmed’in hocası Akşemseddin, Fatih padişah olduğunda ona bir mektup yazar ve mektubunda şöyle der: 

“Evlad! Sen öyle bir camianın ortasında bulunuyorsun ki, Senden ne sudur ederse halkta o görülür.”

Her işe besmele ile  başla, zikrin daima Hüdâ’yı hamd olsun.

Daima temiz ol. Dinine bağlan,Cehennem azabından da kork.

Tembel olma; namaza önem ver, o namazın nuruyla doğruluğa devam et. Gece ve gündüz Hüdâ’ya tazarru üzere ol.

Kâr ve kazancına isyan etme. Kim kâr ve kazancına isyan ederse, o rızkını azaltmış olur.

Nimetlere şükret, belâlara sabret; böyle yapan gönül aynasını nurlandırır. Dünya neşeleri ile mağrur olma; sultanların iltifatına sevinme.

Kimseye sitem ve cefa etme; böyle yapan Hüdâ’ya dost olamaz.

Ömrün uzun olsun istersen, çok çok ikram ve ihsanda bulun.

Dilinde olanları halka yayma, gece gibi ol, sırrını ifşa etme.

Hiç kimsenin nimetine hased etme, gücün yeterse hased kapısına sed çek.”

Bu gibi davranışlar, inanan insanların temsil yeteneğini gereği gibi kullanmasının zorunlu olduğunu gösteriyor.[3]

Hz. Peygamber’in hayatını iki cümle ile ifade etmek mümkündür. O da, “İnandığını yaşayan, yaşadığına inanan.” Bir başka ifade ile Hz. Peygamber’in hayatını bir kitap haline getirdiğimiz zaman Hz. Kur’ân olur. Hz. Kur’ân’ı bir insan hayatına tatbik ettiğimiz zaman Hz. Peygamber’in hayatı olur. Bu itibarla Hz. Peygamber (asm), yaşanan Kur’ân’dır diye vasıflandırmak herhâlde daha doğru olur.

Dipnotlar:

1 Hutbe-i Şamiye, s. 30. 

2 Tarihçe-i Hayat, s. 198. 

3 Efendi Dergi

Okunma Sayısı: 249
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı