İçinde bulunduğumuz dünyayı ve bilmediğimiz nice âlemleri yaratan Cenâb-ı Allah (cc) yeryüzünü bizim yaşamamız için en elverişli hale getirmiştir.
Bir insanın hayatının devam edebilmesi için gerekli imkânlar ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde hazırlanmış ve ekolojik denge kurulmuştur. Ekolojik dengenin korunmasında en önemli unsurların başında ağaç yetiştirmek ve bitki örtüsünü korumak gelir. Bu amaçla her yıl 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kutlanmaktadır.
Peygamberimiz, ağaç yetiştirmenin önemi ve bitki örtüsünün korunması hakkında birçok hadis-i şeriflerinde hem dünyevî ve hem de ahirete ait pek çok faydalarını belirtmişlerdir. İslâm Dininin bu konudaki hassasiyetinin bilinci içerisinde hareket eden ecdadımız da çevrenin korunması için her türlü tedbirleri fermanlar yayınlayarak almışlardır. Nitekim, “İlk çevre fermanı” olarak bilinen Fatih Sultan Mehmet Hân’ın talimatları, elân önemini korumaktadır.
İşte, Fatih Sultan Mehmet Hân’ın çevre fermanı: “Ben ki, İstanbul’u fethetmeden, Allah’ın âciz kulu Fatih Sultan Mehmet, bizzat alın terimle kazandığım parayla satın aldığım İstanbul’un Taşlık mevkiindeki 136 adet dükkânımı aşağıdaki şartlarla vakfediyorum. Şöyle ki: ‘Bu gayr-i menkullerimden elde edilecek gelirlerle İstanbul’un her sokağında ikişer kişi görevlendirilecek. Bunlar, ellerinde, içinde kireç tozu ve kömür bulunan kaplarla günün belirli saatlerinde bu sokakları dolaşacaklar. Bu sokaklarda, yerlere tükürenlerin, tükürükleri üzerine bu tozu dökecekler. Bunun karşılığında 20’şer akçe yevmiye alacaklar. Ayrıca 20 doktor ve 53 sağlık görevlisi, aynı belirli günlerde İstanbul’daki bütün evleri dolaşarak, evde hasta olup olmadığını soracaklar. Tedavisi evde mümkünse, bunu yapsınlar. Değilse, kendilerinden hiçbir karşılık beklemeksizin Darü’l- Aceze’ye kaldırarak orada sağlıklarına kavuşmalarını sağlasınlar. Allah göstermesin, herhangi bir gıda maddesi sıkıntısı da baş gösterebilir. Böyle bir durumda, bırakmış olduğum yüz adet silah, usta avcılara teslim edilerek, vahşi hayvanların yumurtada olmadığı sıralarda Balkanlar’a çıkıp avlanarak, halkın ihtiyacı karşılansın.”[1]
Dünyanın ilk çevre nizamnâmesinin Kanuni zamanında 1539 yılında hazırlanmış olması ecdadımızın bu hususa verdiği önemi göstermesi bakımından önemlidir. 1539 yılındaki hukuki düzenleme de günümüzde dahi tatbik edilebilinecek hükümlerin bulunması, gerçekten dikkat çekicidir.
“Evlerin ve dükkânların çevrelerinin temiz tutulması (madde:1), Görülen pisliklerin o çevre halkına temizlettirilmesi (madde:2), Hamam ve oteller gibi umuma ait yerlerin temizliğine dikkat edilmesi (madde: 3,4), Çevreyi kirleten esnafın artık maddeleri ve pis sularını, tamamen boş yerlere ve şehir dışına taşımaları mecburiyeti (madde:6,7), En önemlisi de arabacıların arabalarını ev ve dükkânların önüne park etmemeleri ve mutlaka özel park yerlerinde durdurmaları mecburiyetinin” (madde:10) [2], gibi maddelerin getirilmiş olması meselenin ciddiyetini ortaya koymaktadır.
Günümüzde ise, çevreye karşı her ne kadar değer veriyor gibi isek de yeterli olmadığı da bir gerçektir. Ekolojik dengenin korunmasında hareket tarzımız Amerikan eski Başkanlarından Franklin’in verdiği mesaj önemlidir: “Toprak bizim anamızdır. Toprağın başına gelenler onun çocuklarının başına gelir. İnsanlar toprağa tükürürlerse, kendi kendilerinin yüzüne tükürmüş olurlar. Zira biz biliyoruz ki, toprak insana değil, insan toprağa aittir.”[3]
İslâmiyet temizdir, temizliği emreder. Çünkü Hz. Peygamber (a.s.): “Her kim Müslümanların gelip geçtikleri yollara, pislik atmak suretiyle onlara eziyet ederse, insanların o kimseye lanet etmeye hakkı vardır.”[4] buyurmuştur.
Hz. Peygamber (a.s.) bir başka hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmuştur: “Her kim Müslümanların güzergâhında öfkesini söndürmek yani yol üstüne pislik gibi şeyler atarak bir kimseden intikâm almak isterse Allah’ın Melekler’in ve bütün insanların laneti, o kimse üzerine olsun.”[5]
Dipnotlar:
[1] Akgündüz, Ahmed,; Öztürk, Said; Bilinmeyen Osmanlı, İstanbul-1999, s.161.
[2] Akgündüz; a.g.e., s.161.
[3]Bayraktar, Mehmed; İslâm ve Ekoloji, Ankara-19992, s.150.
[4]İ. Mace, c.1, s.119.
[5]Rudanî, c.1, s.84-85.