11 Aralık 2013, Çarşamba
Ruh hakkında, Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde değişik tanımlar yapılmaktadır. 29. Söz’de yapılan aşağıdaki tanım, meselenin özünü açıklamak açısından mühim bir tanımdır:
“Ruh; zîhayat, zîşuur, nurânî, vücud-u haricî giydirilmiş, câmi’, hakikattar, külliyet kesb etmeye müstaid bir kanun-u emrîdir.”
17. Lem’a’da ise dolaylı bir tanım yapılmıştır:
“Hayvâniyetten çık, cismâniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir. Tevehhüm ettiğin geniş dünyadan daha geniş bir daire-i hayat, bir âlem-i nur bulursun. İşte o âlemin anahtarı, marifetullah ve vahdâniyet sırlarını ifade eden Lâ ilâhe illâllah kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir.”
Bu iki tanımı istinad noktası kabul ederek ruh hakkında bazı açıklamalarda bulunalım:
“Lâ ilâhe illâllah kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir” cümlesindeki “ruhu işlettirmektir” tabirinden yola çıkarak ruh hakkında şöyle bir tanım yapılabilir:
Ruh bir işletim sistemi misaline benzer.
Nasıl ki, bir bilgisayarın ruhu hükmünde olan Windows ve Linux gibi işletim sistemleri var ise ve bu işletim sistemleri o bilgisayarda yüzlerce iş ve fonksiyonu yerine getiriyor ise; benzer bir tarzda bir bilgisayara benzeyen şu vücut makinesinin de işletilmesinde “ruh denilen işletim sistemi vazife görmektedir” dense akla yakın bir misal olur.
Daha doğrusu, ruh İlâhî bir işletim sistemdir.
Nasıl ki, Windows ve Linux gibi işletim sistemleri, arkasında çalışan zekâ ve zekâların yetenek ve kabiliyetlerine istinat ederek onların ilmini, iradesini, tercih kabiliyetini, güç ve kuvvetini gösteriyor ise; benzer şekilde ruh denilen İlâhî program ve işletim sistemi de Yaratıcısının ilmini, iradesini, kudretini ve diğer isim ve sıfatlarını ve şuunatını gösterir.
Bu sebeple ruh, İlâhî bir işletim sistemi olarak akıl almaz derecede harika, akıl almaz derecede yetenekli ve çok fonksiyonludur. Zira ruh Kâinat Yaratıcısı olan Allah’ın işletim sistemi misalinde ve harika bir programı hükmündedir.
32. Söz’de bu husus şöyle izah edilmiş:
“Üçüncü hüccet: Mâlûmdur ki, mevzun ve muntazam ve mükemmel ve güzel san’atlar, gayet güzel bir programa istinad eder. Mükemmel ve güzel bir program ise, mükemmel ve güzel bir ilme ve güzel bir zihne ve güzel bir kabiliyet-i ruhiyeye delâlet eder. Demek, ruhun mânevî güzelliğidir ki, ilim vâsıtasıyla san’atında tezâhür ediyor.”
Âlemlerin Rabbi olan ve bütün zaman ve mekânlara hükmeden Kader-i İlâhî ilmi, iradesi ve kudreti ile ruh ismi ile tavsif edilen öyle bir işletim sistemi ve program yazmış ki; akıllar bu işletim sistemindeki ince sırları ve kodları görmekten acizdir. Öylesine mükemmel, intizamlı, harika, güzel, sırlı, ince bir işletim sistemidir ki bu, insanlık vücut sahasına çıktığından bu yana var olmakla birlikte hakikati ve mahiyeti tam olarak idrak edilememiştir.
Evet, bu harika işletim sistemi olan ruh zîhayattır, hayattardır, hayat sahibidir:
Yani müstakil olarak hareket etme kabiliyetine sahiptir. Dağ gibi yerinde durmaz. Münasebet kurduğu yerlerde gezer, hareket eder. Zaten hayat bir ölçüde hareketten ibarettir. Yani hareket eden hayat sahibidir, canlıdır. İşte ruh da hayat sahibi olmakla istediği yerlerde hareket edebilir. Denizin dibinde gezer, uçaklarla havaya biner, dünya sınırlarından kurtulup semanın enginliklerinde seyahat edebilir. Hatta ulvî âlemleri de görüp gezme yeteneğine sahiptir, Mi’rac meselesinde olduğu gibi.
İlâhî bir holografik işletim sistemi olan ruh zîşuurdur, akıl sahibidir:
Ruh şuur sahibidir, idraklidir, akıl sahibidir, düşünce yeteneği vardır. Karar verebilir, sentez ve analiz kabiliyetine sahiptir. Gördüğünü yorumlar, duyduğunu değerlendirir, temas ettiği konularda karar verebilir. Yani duyar, görür, bilir. Maddî ve manevî âlemlerden gelen bilgileri işleyebilir. Bu bilgiler doğrultusunda yeni bilgiler üretip farklı kararlar verebilir. Tam bir idrak sahibidir.
(Dikkat ediniz! İnsanlığın geliştirdiği işletim sistemleri de günden güne gelişmektedir. Dokunmatik ekranlar, yüz tanıma özellikleri, ışığa ve ısıya duyarlı sistemler, parmak izi tanımalar, sese duyarlı programlar hepsi işletim sistemlerine sun’î zekâ ve şuur kazandırma faaliyetleridir. 20-30 yıl sonra robot teknolojisi ile geliştirilecek olan işletim sistemlerinin çok daha ileri seviyelerde olacağı açıktır. Teknoloji bu gün için çok yoğun olarak sun’î zekâ, kuantum bilgisayarlar, akıllı işletim sistemleri üzerine çalışmaktadır. İşte o yıllardaki insanlar ruhun çok harika bir İlâhî işletim sistemi olduğunu daha iyi kavrayacaklardır.)
Ruh nuranîdir:
Nuranî özellik için çoğu kez güneş misali verilmiştir. Güneş bir tek müşahhas bir mevcut olmakla birlikte şeffaf eşya ve aynalar vasıtasıyla binlerce yerde bulunabilir; ve ışık ve ısısı ile tasarruf edebilir. İşte ruhta da böyle bir nuraniyet söz konusudur. Binlerce yerde bulunur, binlerce işi aynı anda yapabilir, binlerce mekânla iletişime geçebilir. Eğer ruh Allah yolunda işletilmiş ise Mülk-ü İlâhinin her bir cüz’ü ile temas edebilir, binlerce misali aynalarda kendini gösterebilir. Günümüzde bilgisayar teknolojileri bu nuranî duruma misal olabilir. Zira bir bilgisayarda bir işletim sistemi çalışmakla birlikte ağ ve internet teknolojisi ile binlerce bilgisayar ve işletim sistemi ile bilgi alış verişinde bulunulabilmektedir. İşte İlâhî bir program ve işletim sistemi olan ruh da diğer işletim sistemleri ile iletişime geçebilir, onların yanında bulunabildiği gibi, onları da yanına misafir olarak getirebilir. Hatta holografik bir işletim sistemi olduğundan, yani kâinattaki büyük işletim sistemine bağlı ve onların özelliklerini ihtiva ettiğinden; iman kablosu ile ana merkeze bağlandığı zaman kâinatta cereyan eden bir çok hadiseden haberi olabilir. Dünyada göz, kulak, ses vasıtası ile aldığı bilgiler gibi; manevî göz, manevî kulak ve hisleri ile bir çok bilgiye ulaşabilir.
Ruha vücud-u haricî giydirilmiştir:
Vücud-u harici ruh programının çalıştığı yer ve mekândır. Şu içinde bulunduğumuz vücutla birlikte, bu vücudumuzun iletişim sağladığı her mekân ruhun haricî vücududur. Zaten vücud-u harici olmaz ise ruh ruh olmaz, ruhun fonksiyonları ortaya çıkmaz. Nasıl ki bir işletim sistemi bir bilgisayara yüklendiği ve kodlandığı zaman işletim sistemi olur. O işletim sisteminin işlevleri ortaya çıkar gözükür. Öyle de mükemmel ve harika bir ilâhî işletim sistemi olan ruh da, ancak vücud-u harici hükmünde olan beden bilgisayarında kendini gösterir. Ruhun içinde yaşadığı beden ise bir ölçüde dünya ve diğer yıldızlarla doğrudan veya dolaylı alâkası olduğu için; bir ölçüde dünya ve bütün kâinat ruhun haricî vücudu hükmünde olabilir. Hatta manevî âlemlerdeki münasebetleri de bu haricî vücut dairesi içine girebilir. Zira ruh çıplak olamaz. Ruhun ruh olması için hakikî veya misali bir elbiseye veya vücuda sahip olması gerekir.
29. Söz’de bu hususa şöyle dikkat çekilmiş:
“Belki, cesed ruhun hânesi ve yuvasıdır, libası değil. Belki ruhun libası, bir derece sabit ve letâfetçe ruha münâsip bir gılâf-ı latîfi ve bir beden-i misâlîsi vardır. Öyle ise mevt hengâmında bütün bütün çıplak olmaz, yuvasından çıkar, beden-i misâlîsini giyer.”
Buradaki beden-i misâlî tabiri ruhun berzah ve ervah âlemindeki haricî vücududur. O mekânlarda yaşayıp gözükeceği halidir. Zira ruh harici bir misali bedene sahip olmaz ise bir kanun şeklinde âlem-i emirde yaşamaya devam eder. Ancak o zaman ruh değil, bir emrî kanun olur.
Ruh câmî bir özelliğe sahiptir:
Câmî demek bir araya getiren, cem eden, toplayan ve çokluk ve kesret üzerinde vahidiyeti bulunan ve tasarruf eden manasına gelir. İşte ruh bu özelliği ile trilyonlarca atom ve molekülden yaratılan şu insan vücudunu bir araya getirir. Onlar üzerinde tasarruf eder. Yüzlerce organı ve dokuyu çalıştırır. Hiçbir işi diğerine mani olmaz. Hatta ruh iletişim kurabildiği vücut haricindeki hadisat üzerinde de bir ölçüde camidir. Oradaki kesrete de vahdet özelliği kazandırabilir.
Ruh hakikattar, hakikat sahibidir:
Buradaki hakikat hakkı ve doğruyu gösterme vasfıdır. En büyük hak ve hakikat Allah’ı bildirme ve Allah’ın isimlerini gösterme olduğuna göre, ruh Allah’ın isimlerini yansıtan en mükemmel ayna şeklindedir. Zaten doğrudan Ehadiyet-i İlâhiyenin tecellisine mazhar olmakla, Cenâb-ı Hakk’ın güzel isimlerini yansıtan melekûtî bir özelliği vardır ruhun.
Bu husus 30. Söz’de veciz bir şekilde izah edilmiştir:
İnsanın, nasıl, ruhu bütün cesedine öyle bir münâsebeti var ki, bütün âzâsını ve eczâsını birbirine yardım ettirir. Yani, irâde-i İlâhiye cilvesi olan evâmir-i tekviniyeye ve o emirden vücud-u haricî giydirilmiş bir kanun-u emrî ve lâtîfe-i Rabbâniye olan ruh, onların idaresinde, onların mânevî seslerini hissetmesinde ve hâcâtlarını görmesinde birbirine mâni olmaz; ruhu şaşırtmaz, ruha nisbeten uzak yakın bir hükmünde, birbirine perde olmaz. İsterse çoğunu birinin imdadına yetiştirir, isterse bedenin her cüz’ü ile bilebilir, hissedebilir, idare edebilir. Hattâ, çok nurâniyet kesb etmiş ise, herbir cüz’ü ile görebilir ve işitebilir.
Öyle de, (en güzel misaller Allah’a aittir) Cenâb-ı Hakk’ın mâdem O’nun bir kanun-u emri olan ruh küçük bir âlem olan insan cisminde ve âzâsında bu vaziyeti gösteriyor, elbette âlem-i ekber olan kâinatta o Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun irâde-i külliyesine ve kudret-i mutlakasına hadsiz fiiller, hadsiz sadâlar, hadsiz duâlar, hadsiz işler, hiçbir cihette O’na ağır gelmez, birbirine mâni olmaz, o Hàlık-ı Zülcelâl’i meşgul etmez, şaşırtmaz. Bütününü birden görür, bütün sesleri birden işitir. Yakın, uzak birdir. İsterse bütününü birinin imdadına gönderir. Herşey ile herşeyi görebilir, seslerini işitebilir ve herşey ile herşeyi bilir ve hâkezâ.”
Ruh, “külliyet kesb etmeye müstaid bir kanun-u emrîdir.”
Bu ifade ruhun ilâhî bir işletim sistemi olduğuna çok güzel bir misaldir. Zira günümüz bilgisayar ve internet teknolojisinde kullanılan işletim sistemleri ile bu husus akla yakınlaştırılabilir. Elbette ki, bu günkü teknoloji bu hususa tam misal olamaz. Zira günden güne yeni keşifler yapılıyor ve teknoloji sür’atle ilerliyor. Önümüzdeki yıllarda belki de holografik işletim sistemleri devreye girecek; belki de kuantum bilgisayarlar çok garip işler yapacaklar. İşte o zamanlar ruhun bu özellikleri daha da iyi anlaşılacaktır. Ancak yine de gelinen nokta itibari ile ruhun külliyet kesbetmesini bir ölçüde anlayabiliriz.
Şöyle ki:
Şimdi dünyada binlerce bilgisayarlarda işletim sistemleri çalışıyor. Bu bilgisayarların kendilerine ait müstakil bir hüviyeti ve şahsiyeti olduğu gibi; internet vasıtası ile bir ağ sistemine bağlandığı zaman ağ üzerinde de bir şahsiyet ve hüviyeti olur. Zaten ağ sisteminde de yine çok büyük sunucularda benzer işletim sistemleri çalışmaktadır. Yani büyük ve güçlü sunucular vasıtası ile ev bilgisayarları birbirine bağlanabilmektedir. Ağ sistemi ile bağlantı yapan bir bilgisayar, ağda bulunan diğer bilgisayarlar ile iletişime geçebilmekte; gerekirse sanal olarak onların yanına gitmekte veya onları misafir olarak yanına getirebilmektedir. Yani bir bilgisayar kendinde kurulu bir işletim sistemi ile binlerce bilgisayar ile temas kurabilmektedir.
İnsan kâinatın bir meyvesidir. Kâinatta ne var ise insanda küçük numuneler şeklinde vardır. Yani kâinat büyük bir insandır, insan ise küçük bir kâinattır. İşte ruh böyle bir birliktelik içinde kâinattaki o büyük işletim sisteminin bütün cüzleri ile bağlantıya geçme kabiliyetine sahiptir. Her bir cüz’ün yanında bulunabilme ve onları misafir olarak yanına getirme özelliğine haizdir. Hatta Levh-i Mahfuz, âlem-i ervah, âlem-i misal, âlem-i berzah gibi büyük kayıt merkezleri ile iletişime geçebilir.
İşte ruh böyle bir kanun-u emrîdir. Yani kâinatta işleyen bütün kanunlar insanda da işler. Kâinatta cereyan eden bütün düzenler insanda da vakidir. Kâinatı çalıştıran bütün İlâhî isim ve sıfatlar insanı da çalıştırır. Allah’ın ilim, irade ve kudreti ile icra ettiği kâinattaki bütün fiiller insanda da işler.
Okunma Sayısı: 2187
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.