Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin “İmansızlık başka şeylere benzemiyor. Zulümde, fıskta, kebâirde birer menhus lezzet-i şeytaniye bulunabilir. Fakat imansızlıkta hiçbir cihet-i lezzet yok. Elem içinde elemdir. Zulmet içinde zulmettir. Azap içinde azaptır.” (1) şeklinde ifade ettikleri ve en yakın talebelerinden Zübeyir Gündüzalp ağabeyin:
“Teessür ve ıztırap karşısında kalpten bir parça kopsa idi, bir genç dinsiz olmuş haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince paramparça olması lâzım gelir.” Şeklinde belirttikleri imansızlık hâli maalesef en dehşetli bir hâdise. Bu dehşetli hâdiseden korunmanın çareleri asrımız Kur’ân tefsiri Risale-i Nurlar’da. Bizlere düşen vazife ise nefsimizden başlamak üzere çevremizi bu tehlikeden muhafaza edebilmek. Özellikle maddî-manevî musibete düşenlerde bu tehlike artabiliyor. Hapishaneler de şahsî hata-ların, kaderî düsturların veya çeşitli hadiselerin neticesiyle düşülebilen bir musibet ortamı olması sebebiyle, iman nuruna en çok ihtiyaç duyulan yerlerden birisi.
Bu ortamları dost-düşman ayırt etmeksizin iman nurlarıyla doldurmak ve oraları birer medrese-i Yusufiyeye dönüştürmek, imansızlık dehşetine karşı mücadelede büyük önem taşıyor.
Dipnotlar:
1- Mektubat, s. 78.