Âlem yaratıldığı günden bugüne en kadim tezatlık, en büyük mücadele, insanın ve insanlığın en büyük imtihanı, iyi ve kötüdür.
İnsan akıl, vicdan ve irade sahibi olmasıyla tercihlerde hürdür. İnsanın hür iradesiyle seçmiş olduğu tercihler beraberinde bir mükellefiyet getiriyor. İnsan fani hayattaki seçimlerinin mükellefiyeti ile baki hayatına bir bilet alıyor.
Bediüzzaman Hazretlerinin 16. mektubun beşinci meselesindeki bu hakikat dersi, başımızın serlevhası olmalı: “Dünya madem fânidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahipsiz değil. Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerîm bir müdebbiri var. Hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır.”
İyinin, iyi olmanın ve iyi kalmanın temelinde Rabbimizi tanımak, Rabbimizi bilmek ve rıza-yı ilahi üzere yaşamak vardır. İnsanı iyiye, iyiliğe sevk eden kalbine yerleştirdikleri ve kalbinde yeşerttikleridir.
İyi olmak bir kalp, bir vicdan, bir irade, bir şuur ve bir takva aynasıdır. Ahir zamanın alevleri göklere yükselen yangının içinde, içindeki iyiyi ve iyiliği muhafaza etmek ancak iman nurunun mührüdür.
Kur’ân-ı Kerîm’de buyuruluyor ki; “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.” (Yusuf Suresi, 53. ayet)
Nefsin zehirli bal sunarak sevk ettiği kötü ve kötülük; yalan, yanlış, aldatma, kandırma, zulüm, haksızlık, menfaat, bencillik, çirkinlik, şer tahrip, zarar ve karanlıktır.
İnsan yapmış olduğu kötülüğün, yanlışın, çirkinliğin, verdiği zararın er ya da geç dünya ve ahirette en birinci muhatabı yine kendisidir.
Rabbimizin Kur’ân-ı Kerîm’de iyiliğe ve kötülüğe dair ayetlerde buyuruyor ki; “Onlar, Rablerinin rızâsını kazanmak için her türlü sıkıntıya sabreder, namazı dosdoğru kılar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizlice ve açıktan Allah yolunda harcar, kötülüğü iyilik yaparak kendilerinden uzaklaştırırlar. Dünyanın sonunda güzel bir hayat işte böyle kimseleri beklemektedir.” (Rad Suresi, 22.ayet)
“Eğer iyilik yaparsanız kendinize iyilik yapmış olursunuz; eğer kötülük ederseniz yine kendinize kötülük etmiş olursunuz...” (İsra Suresi, 7.ayet)
“Kim huzurumuza bir iyilikle gelirse, mükâfat olarak ona ondan daha hayırlısı verilecektir. Üstelik böyleleri, o günün dehşetinden de güven içinde olacaklardır. Ama kim de kötü amellerle gelirse, işte onlar yüzükoyun ateşe atılacaklardır. Siz, başka değil, ancak yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz.” (Neml Suresi, 89-90.ayet)
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel karşılıkla savmaya bak. O zaman göreceksin ki, aranızda düşmanlık bulunan kişi sanki candan, sımsıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet Suresi, 34.ayet) “Kim sâlih amel işlerse kendi iyiliğinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi zararınadır. Yoksa Rabbin kullarına kesinlikle zulmetmez.” (Fussillet Suresi, 46.ayet)
Peygamber Efendimizin (a.s.m) duasıyla; “Allah’ım! Beni, iyilik yaptıkları zaman sevinç duyan, kötülük yaptıkları zaman da bağışlanma dileyen kullarından eyle.”