Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 28. Dönem 3. Yasama Yılı mesaisine 1 Ekim 2024 tarihi itibarıyla başlamış oldu. “Milletin kalbi” mesabesindeki TBMM’nin çalışması, millet menfaatine işler yapması sadece Türkiye’nin değil; dolaylı olarak “İslam dünyasının” dahi menfaatinedir.
Mevcut haliyle TBMM’nin ‘milletin sesi’ne kulak verdiğini söylemek kolay değil. Sistem, TBMM ile millet arasındaki bağları, aksi iddia edilse bile koparmış sayılır. Milletvekillerinin sorularına dahi doğru dürüst ve zamanında cevap verilmeyen bir ‘Sistem’de doğru kararların alınması mümkün olabilir mi?
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, 28. Dönem 1. ve 2. Yasama Yılı Değerlendirme Toplantısı’nda basın mensuplarıyla bir araya gelmiş ve bazı açıklamalar yapmış. Hatırlanacağı üzere ‘yeni bir anayasa’ ile ilgili çalışmalar olduğu bir süredir ifade ediliyor. Kurtulmuş, “‘Meclis Başkanı’nın elinde bir anayasa hazırlığı var ve bu anayasa hazırlığını diğer partilere empoze ediyor’ fikri de külliyen yanlış bir fikirdir. Meclis Başkanı’nın elinde üzerinde konuşulmuş bir madde bile yoktur” demiş. (AA, 30 Eylül 2024)
28. Yasama Dönemi’nde 73 kanunun kabul edildiğini, 54 TBMM Kararı alındığını, Genel Kurul ve komisyonlarda 468 birleşim gerçekleştirildiğini ve bu çerçevede 55 bin 459 sayfa tutanak tutulduğunu açıklayan Kurtulmuş, birçok parlamento ile kıyaslandığında TBMM’nin fedakârca çalışmaların yapıldığı bir meclis olduğunu ileri sürmüş.
Tabii ki meclislerin çok toplanması tek başına ‘başarı’ göstergesi olarak görülemez. Çok toplanıp, ‘az iş yapan’ meclisleri kim başarılı sayabilir ki?
TBMM Başkanı Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürmüş: “Şimdiye kadar Anayasa’nın içeriğiyle ilgili hiçbir tartışmanın içinde olmadık, sadece yönteme ilişkin, partilerin tamamının katıldığı, katılımcı ve bütün Türkiye’yi kapsayan kuşatıcı bir anayasanın yapılması gerektiği üzerinde durduk. (...) Anayasa tartışmalarının şeffaf bir zemin içerisinde yapılması herhalde en hayati hususlardan birisidir. (...) Şimdi hemen ekim ayından itibaren sadece bütün partilerin değil elinde anayasayla ilgili bütüncül bir hazırlığı olan ya da birkaç madde de olsa ‘şu madde değişsin’ diyen herkesin anayasa tekliflerinin görülebileceği bir portal oluşturacağız. Böylece sadece milletvekilleriyle, partilerle kısıtlayarak değil bütün Türkiye’nin katılabileceği bir zemin olacak. Biz bunu temin edebilirsek işin iyi, sağlıklı yürümesini sağlarız.”
Her şey bir yana da “Anayasa tartışmalarının şeffaf bir zemin içerisinde yapılması herhalde en hayati hususlardan birisidir” sözünü nasıl yorumlamak lazım? Hiçbir konuda ‘açıklık ve şeffaflık’ istemeyen bir anlayış ve sistem, sıra anayasa çalışmalarına geldiğinde ‘açık ve şeffaf’ olabilir mi?
Keşke olsa, ama böyle bir ihtimal olmadığını şimdiden bilelim...