Ömrünü İslâm bilimleri tarihine adayan ve bu yolda kalıcı eserler veren Prof. Dr. Fuat Sezgin, 94 yaşında ebedî âleme göçtü. 24 Ekim 1924’te Bitlis’te dünyaya gelen Fuat Sezgin, liseyi bitirip 1943’te İstanbul’a gelmiş.
30 Haziran 2018 tarihinde İstanbul’da vefat eden Prof. Dr. Fuat Sezgin’in hayatı, askerî darbelerin ilim dünyasına indirdiği darbeleri hatırlamamıza da sebep oldu. 27 Mayıs 1960’taki askerî darbeden sonra üniversitelerden ‘atılan’ 147 akademisyen arasında Fuat Sezgin de yer almış ve bu sebeple Türkiye’den ayrılarak Almanya’ya, Frankfurt Üniversitesi’nde çalışmaya başlamış. Başka hiçbir şey olmasa bile bu bilgi darbelerin nelere mal olduğunu göstermez mi?
Prof. Dr. Sezgin hakkında yazılan notlara bakıldığında; Süryanice, İbranice, Latince, Arapça ve Almanca da dahil 27 dili çok iyi derecede bildiği anlaşıyor. Peki, bu hayatını ‘İslâm bilimleri’ne adayan bu ilim adamı başta “Müslüman Türkiye” olarak “İslâm dünyası”nda hak ettiği ilgi ve alâkayı gördü mü? Ne yazık ki bu soruya ‘evet’ cevabı vermek kolay değil. Vefatından sonra yazılan bazı twitter mesajlarında bazı ‘ünlü’ isimlerin Fuat Sezgin adını vefatıyla birlikte duymuş olabileceği söyleniyordu ki bunu söyleyenler haksız da sayılmazlar.
Bu vesileyle Yeni Asya Yayınları/Neşriyatı arasında yer alan “Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi”ni ve onu hazırlayan merhum ağabeyimiz Şaban Döğen’i (1952-2009) rahmetle hatırlamak lâzım. 1984 yılında neşredilen “Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi” sahasında ilk ve tek eserdi ve bu eserin sonraki baskılarında (Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1992) Prof. Dr. Fuat Sezgin’e de yer ayrılmıştı.
Prof. Dr. Fuat Sezgin’in hayatı ilim yolunda ilerlemek isteyenlere de örnek teşkil etmeli. Verimli bir çalışma sonunda eşine az rastlanan eserler ortaya koyabilmiştir.
Bir valizle gitmek zorunda kaldığı yurt dışında, aynı alanda çalışan oryantalistlerin kıskançlıkları ile de karşı karşıya kalan ve asla pes etmediğini dile getiren Prof. Dr. Sezgin, bir açıklamasında şöyle demiş: “Ben şuna inanmıştım artık. Tüm musîbetler karşısında sadece Allah’a inanacaksın, başka hiçbir şeye değil.” (yeniasya.com.tr, 18 Ekim 2016)
“Kaç dil bildiğini bilmediğini” de ifade eden Prof. Dr. Sezgin, o tarihte şunları da söylemiş: “İslâm bilimleri tarihini yazmak için o alanda yazılı bütün Avrupa dillerini bilmen lâzım. Hepsini öğreniyordum. Mühim olan irade meselesidir. ‘Ben bunu yapacağım’ diyeceksiniz. O kararınızda kalacaksınız. Benim bütün hayatım bundan ibaret. Bir enstitü kurmaya karar verdim. Türk genci olarak bir enstitü kuruyorum kolay bir şey değildi. Üniversitede mücadele ediyordum ben bir müze kurdum, enstitü kurdum. Eğer arkanızda inancınız varsa o sizi yapıcı olmaya itiyorsa çok şeyler başarırsınız. Benim hayatımın sırrı budur.”
Dünden bugüne gelirsek, sadece Prof. Dr. Fuat Sezgin’le övünmek yeter mi? Önemli olan yeni Fuat Sezgin’ler yetiştirmek ve belki de daha önemlisi bunlara sahip çıkmak olmalı. Fuat Sezgin’in hayatını okuyanların çoğu, “Keşke vaktinde sahip çıkılsaydı” demiştir, ama bugün bile onlarca ve belki de yüzlerce “Fuat Sezgin”in olduğu ve onlara da sahip çıkılmadığını bilmiyor muyuz?
Hem yeni Fuat Sezgin’ler yetiştirelim hem de gerçek anlamda sahip çıkalım... Türkiye’nin geleceği buna yeni Fuat Sezgin’lere sahip çıkmaktan geçer.
Tashih notu: Dünkü yazımızın ilk paragrafında yer alan “pahalıya mal olması için duâ edelim” cümlesi, “pahalıya mal olmaması için duâ edelim” şeklinde olacaktır. Düzeltir, özür dileriz. F.Ç.