Tecrübeli büyüklerimiz “Borç yiğidin kamçısıdır” demiş ama Türkiye’yi idare edenler bunu yanlış anlayıp israf alışkanlığını sürdürmek için borçlanma yolunu seçmişler.
“Nasıl Bir Ekonomi TV”deki bir programda değerlendirmeler yapan Prof. Dr. Sinan Alçın, şöyle bir tablo çizmiş: “En büyük işverenin devletin olduğu bir tabloda, kamudan sürekli ihale alan bu firmaların önemli bir kısmı matrah açıklamıyorsa burada bir problem var demektir. Bir anlamda biraz daha eli ya da son haftalarda siyasetteki deyimle vücudu taşın altında olan KOBİ’lerin, sanayicinin taşın altında daha fazla ezildiği, ama bir şekilde ihalelerle işin kaymağını alanlar, işin hesabı ödenmeye geldiğinde de kenara çekilebildiği bir tablo oluşuyor. Bu tabii ki haklı olarak konfederasyonların da sadece harcamalarda değil, vergi kısmında da adaletin sağlanması gerektiği yönünde vurgu yapmaları sonucunu getiriyor.”
Prof. Dr. Sinan Alçın’in dikkat çektiği bir başka tablo da şu: “Sadece İstanbul’da suya yüzde 17,6’lık zam geldi. Yaz aylarında elektrik ve doğalgazda yüzde 38’lik artışlar oldu. Öte yandan kira artış sınırı kaldırıldı. Tüm bunlar tabii ki geniş kesimler üzerinde ciddi bir yük oluşturmuş durumda. Bu da şu soruyu akla getiriyor: Acaba özellikle ocak ayında memur, emekliler ve asgari ücrete yapılacak artışlar sonrasında, bu aslında artıştan ziyade bir enflasyon vergisi olarak mı kullanılıyor? Yani mevcuttaki yükün nasıl paylaşılacağı ile ilgili bir tabloyla karşı karşıyayız.”
Sürekli tahvil ihracı yapıldığını ve bu tahvil ihracının da dünyanın neredeyse en yüksek faiz oranıyla karşılık bulduğuna dikkat çeken Sinan Alçın, şunları da söylemiş: “Bu, bence sevinilmesi gereken bir durum değil. Çünkü giderek faiz yükünü artırıyor. Faiz bir anlamda cepteki delik anlamına gelir. Yani cebe sürekli para koysanız bile o delikten akıp gidecek. Bu bir ‘ponzi finans’ oluyor. Ekonomideki genel kurama göre bunun çözümü şudur: Geliri artıramıyorsan, harcamaları kısarsın. Mevcut durumda vergi gelirlerini çok fazla artırabilecek alan da gözükmüyor. Çünkü reel kesimde daralma var ve muhtemelen devlet 2025 yılında öngörülen vergi gelirine ulaşamayacak. Harcamalar kısılmaya çalışılıyor ama bunu doğrudan geniş kesimler üzerine saldığında, yani bir tür vergiye dönüştürdüğünde, reel sektörler ürettiği malları satamaz hale geliyor. (...) Normalleşme veya rasyonel bir zemine dönüş aranıyorsa buralara da nitelikli biçimde dokunulması gerekiyor.” (ekonomim.com, 23 Kasım 2024)
Faizin ‘cepteki delik’e benzetilmesi isabetli değil mi? Borca ve faize bu kadar bağımlı hale gelen bir sistemin ayakta durması mümkün olur mu?
Eli de, cebi de delik olan bu sistemin bir an önce reforma tabi tutulması ve ‘delik’lerin ‘hukuk ve adalet’le yamanması gerekmez mi?