30 gündür sahur için kalkıp imsakla namazımızı eda etmiştik.
Bayram sabahı ezanı ile uyanıp namazdan sonra büyük bir sevinç ve heyecanla bir aydır emri ile başlayıp izni ile iftar yaptığımız Rabbimiz bizi huzuruna, bayram namazına davet etmişti. Alemlerin Rabbi, kâinatın maliki, varlığımızın tek sebebi olan, herşeyi bilen bir ilmi, herşeye geçen bir sözü olan Allah, bizi huzuruna çağırmıştı. En güzel elbiselerinizi giyinip, dünya kazuratından bir gusül ile temizlenip, günahlarınızdan arınmak, cennette ebedî saadete kavuşmak için huzuruma gel, sizi bayram sevinci içinde ağırlayayım denmişti. Böyle bir davete kulak tıkamak, kayıtsız kalmak, insan olan insana yakışır mı? Evet iman insanı insan eder, belki de sultan eder diyordu üstadım.
Şu üzerinde yaşadığımız küremiz, batıdan doğuya saat kadranının tersi istikamette 1440 dakikada 40.000 km. yolu katederken iki meridyen arası dört dakika olan 360 meridyenden geçmektedir. Bayram güneşi önce Japonya, Avustralya’da görünürken dünyanın batı yarısı da bayram güneşine kavuşmak için koşmaktadır. Avustralya’da başlayan sabah ezanı Mekke’den, Medine’den, Anadolu’dan, Avrupa’nın ortasından, okyanuslar ötesine aşıp Amerika’ya ulaşmaktadır. Yeryüzünde her ezan kesintisiz devam edip camilerdeki cemaatlerin halkası dünyanın etrafını sarmıştır. Allah-u ekber sesleri arzın etrafından dolaşıp yedi semaya, arş-ı alaya çıkmaktadır. İşte böyle bir bayram yaşadık. Tam bir musiki şeklinde her yeri saran zikir sesleri arasındaki ahengi bozan, kulakları patlatan zalim İsrail’in silah sesleri, heryeri yakıp yıkan bomba sesleri ne kadar çirkin değil mi? Biz bunlara rağmen mazlum kardeşlerimize zafer dualarımızla, zalimleri kahhar-ı zül celalelin kahrına havale ederek, günahlarımızdan arınmanın sevinci ile buruk da olsa bayram ettik.