Dünyanın bütün edyanı içinde Müslümanlık Kur’ân ile en saf en temiz tevhidi öğretmekle temayüz eder. Mısır’ın Bizans tarafından fethi zamanından beri Hıristiyan olan milletler İslâmiyet’in zuhurunu müteakip Kur’ân ile Müslüman olmuştu. Halbuki, diğer taraftan hiçbir muzaffer veya mağlûp bütün bir milletin böyle birdenbire Hıristiyanlığı kabul ettiğine dair elimizde bir misal bulunmamaktadır. Dinî bir kitabı muhakeme ediyorken onun içindeki felsefî noktaları esas muhakeme ittihaz etmek doğru değildir. Böyle bir kitabı muhakeme ediyorken onun telkin ettiği esasat-ı diniye’nin tevlid ettiği neticeleri nazar-ı dikkate almalıyız. İslâmiyet’i bu nokta-i nazara göre muhakeme ettiğimiz takdirde onun dimağında şüpheden, tezelzülden vareste canlı ve kuvvetli bir kanaat vücuda getirdiğini görürüz.”